29 Ekim 2012 Pazartesi

Bir başka 29 Ekim, bir başka Cumhuriyet Bayramı



Son 10 yıldır iktidarda olan AKP ve onun dikta rejimi ve sert müdahalesi sebebiyle milli bayramlarımız, Atatürk’ü anma günlerimiz ve benzeri coşkularımız baltalanmıyor değil. Ancak bu sert müdahale, bu sert tavır yine de Atatürkçü insanları yıldır(a)mıyor, bugün bayram yürüyüşüne gittiğimde onu gördüm.


Benim bundan 10-12 sene öncesine kadar hatırladığım bayramlar daha bir coşkulu, dertsiz tasasız olurdu; vatandaş istediği yerde buluşur (zaten milli bayram günlerinde halk genelde sokaklara dökülür kutlama için), istediği şekilde bayramını kutlar, gösteriler yapılır ve herkes mutlu mesut evlerine dağılırdı. O zamanlarda babamla hipodroma gidip Anadolu Kartalları’nın gösterilerini, askerlerin gösterilerini izlemek bile bir başkaydı.

10 sene önce iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi sebebiyle ne yazık ki bu sevincimiz, bu milli heyecan duygumuz baltalanmaya çalışılıyor. Biz yine coşkuluyuz, yine büyük bir sevinçle bayramımızı kutluyoruz; fakat artık sokaklar arbede yeri hâline geliyor, meydan muharebesi çıkmış gibi bir tabloyla karşılaşıyoruz. Bunun en somut örneğini ise bugün, yani 29 Ekim’de Ankara’nın Ulus semtindeki eski Meclis binasının önünden gerçekleştirilen yürüyüşe katıldığımda gözlemledim.


Ulus meydanına doğru yürürken



Kalabalık toplanıyor

Saat 11’e doğru zaten herkes Ulus’a akın akın gelmeye başlamıştı, biz arkadaşlarla oraya vardığımızda bayağı büyük bir kalabalık alana hâkimdi. Türkiye’yi geriliğe, karanlığa götürmeye çalışan, laikliği ezmeye çalışan faşist ve dikta rejimi uygulayan AKP ve başbakan Tayyip Erdoğan elbette yuhalandı, “Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganları atıldı ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganlarıyla gözdağı verildi (gözdağı dediğime bakmayın, bir şey yapacağımızdan değil, bu ülkeyi kurtaran Atatürk’ün askerlerinin temsilcileriyiz anlamında. Şimdi muhafazakâr kesim bozulur buna!).


Ulus resmen kırmızı-beyaz bir deniz, bir derya oluverdi; insanlar bir yanda Türk bayrakları, bir yanda da Atatürk bayrakları sallıyordu. O kalabalık gerçekten görülmeye değerdi. Bir süre sonra kalabalığın bir ucuyla öteki ucu zaten görülemez oldu.


Kalabalığın ucu gözüküyor gibi gelebilir, bu bir kısmı...




Sloganlarımızı atıp coşkulu bir biçimde bayramı kutlarken, şaşırtmayacak biçimde alanda bulunan polis gücü devreye girdi ve vatandaşa, bayramı kutlamak dışında hiçbir başka eylemi olmadığı halde tazyikli su sıkmaya başladı.


İlerideki binaların önünde gözüken duman görüntüsü
tazyikli suyun ta kendisi!


Tabii yandaş medyada böyle bir haberi ancak “Vatandaş polise saldırdı, polis müdahale etmek zorunda kaldı” şeklinde okuyabilirsiniz. AKP’nin yalanlarına inanıyorsanız buna da inanabilirsiniz pekâlâ!

Tazyikli su sıkma eylemi bittikten sonra bu sefer biber gazı atılmaya başlandı. 



Hemen her noktadan biber gazı atılıyor, vatandaş ağzı yüzü kızarmış biçimde oradan oraya kaçıyordu (biber gazından ben de fena etkilendiğim için o sırada kaçmakta olan insanları çekme fırsatım olmadı).



Biber gazından fazla etkilenmemiş olan ve bağırabilecek takati olanlar Tayyip Erdoğan’a yine sloganlarla cevap vermeye başladılar. Benim aklıma ise şu soru geldi: Bir iktidar Atatürk’ten ve onun devrimlerinden, Cumhuriyet’ten niye bu kadar korkar? Üstelik iktidarın bulunduğu mevkiye gelmesini sağlayan da Cumhuriyet’in kendisi ise? Bunu anlamak mümkün değil, ama biz faşist bir dikta rejimi diyelim.

Ben de hayatımda ilk defa biber gazı yediğim için haliyle fena etkilendim, ağzım yüzüm kızardı, gözlerim alev alev oldu, bir süre sonra zaten ağzımı açma imkânım olmadı çünkü bunu yaptıkça ciğerlerim yanıyordu. Arkadaşlardan biri yanında limon getirmiş olduğu için Allah’tan bu saldırıyı biraz zorlanarak da olsa çok geçmeden atlattık.

Biber gazları atıldı atılmasına, ancak etkisi fazla sürmediği için halk tekrar toplandı ve istediğimiz gibi eski Meclis binasının önünden geçerek Anıtkabir’e doğru yol aldık.



Yol boyunca elbette Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi eleştiren sloganlar hiç susmadı, susmamaydı, susmayacak da. Bu sloganların önündeki en büyük engel Tayyip Erdoğan, onun diktatörlüğü ve Türkiye’yi gericiliğe doğru sürüklemesidir. Şanslıyız ki Türkiye’de hâlâ Atatürkçü, çağdaş, medeni insanlar var ve hep bir araya gelip bu tür milli bayramları yine büyük bir coşkuyla kutlayabiliyoruz.



Eski Meclis'in önünden de geçtik...



Yürüyüş boyunca muazzam kalabalık hiç azalmadı.



Anıtkabir’e yürüyüş sırasında yol boyunca hem sloganlar atıldı, hem de bir ara Anadolu Kartalları gökyüzünde muhteşem bir gösteri gerçekleştirdi. Uçakların her bir geçişinde etraf alkışlarla ve tezahüratlarla inledi.



Bu da videosu:



Yol boyunca yürüyüşteki büyük kalabalığı pek çok noktadan gözlemleme ve fotoğrafını çekme şansımız oldu.





Ve ufukta Anıtkabir göründü.



Anıtkabir’e varıldığında gerçekten çok, ama çok büyük bir kalabalık vardı, özellikle Aslanlı Yol’un olduğu kapısında, o yüzden kalabalığın arasından ayrılarak Anıtkabir’in etrafını dolaşıp öteki kapıdan içeri girmeyi başardık. Ancak öyle büyük bir kalabalık, öyle büyük bir izdiham vardı ki, içeri girenler zaten yüzlerce insanken ve sıranın sonu gelmiyorken, dışarı çıkan da bir o kadar insan vardı. Anıtkabir’in çevresindeki alan geniş olduğu için ilerlemesi biraz daha kolay olduğundan çok zorluk çekmedik.



Aslanlı Yol’un karşısındaki, basamaklı öteki taraftan meydana doğru çıkarken basamaklarda Atatürk’e benzeyen, onun TBMM açıldığı gün giydiği gibi smokin giymiş bir amca çıkıverdi ortaya ve herkes önce alkışladı, bütün dikkatler oraya toplandı; ardından amcayla sırayla hatıra fotoğrafı çekildi. Sanki Atatürk’ün heykeliyle fotoğraf çektirmek gibiydi bu.



Anıtkabir’in içindeki meydana vardığımızda kalabalık bitmiyordu- zaten kalabalık bütün gün boyunca ‘kalabalık’tı ve artmaya devam ediyordu. Yorulduğumuz için dışarıda bekledik, bu sırada da mozoleye gidilemeyecek kadar kalabalık olduğunu fark ettik, çünkü 3-4 saattir ayaktaydık ve aralıksız yürüyorduk. En sonunda Anıtkabir’in etrafında fotoğraf çekilmeye karar verdik ve bir sürü fotoğraf çektik, çekildik...




Anıtkabir'in önünde hayli yoğun bir kalabalık vardı


Aslanlı Yol daha uzun bir süre oldukça kalabalık olduğundan yine öteki taraftaki basamaklardan inerek Anıtkabir’in Anıttepe’ye bakan kapısına giderek çıktık.

Günün sonunda üzerimizde başlarda biraz kötü başlayan, ancak hemen sonra oldukça güzel ve coşkulu bir hâl alan Cumhuriyet Bayramı’nın tatlı yorgunluğu vardı.

Temennim; milli bayramlarda insanların istedikleri gibi marşlar söyleyerek Türk bayrağını sallayıp istedikleri yerde buluşmaları ve coşkulu sloganlar eşliğinde hiçbir sert müdahaleye gerek kalmadan, şehirdeki önemli ve tarihî yerleri gezerek çiçek bırakabilmeleri... (evet, çiçek bırakabilmeleri de dedim, çünkü buna bile yasak koyan faşist bir AKP zihniyeti var!) İnsanların korkmadan, cesurca “Ata’m izindeyiz!” diyebilmeleri, herkesin tek yürek olup hep bir ağızdan milli bayramı kutlayabilmeleri... Tayyip Erdoğan ve onun dikta ettiği faşist rejimin Adalet ve Kalkınma Partisi ile birlikte bu ülkeden gitmesi... Çünkü son dediğim olmadığı müddetçe, temennilerimin ilk kısmındaki yazdıklarımın çoğu birkaç seneye kalmadan gerçekleşemez hâle gelecek. Ve belki bunun bir korku senaryosu olduğunu düşünebilirsiniz, ama ben bugünkü Cumhuriyet yürüyüşüne gittim ve bunun hiç de olasılıksız bir senaryo olduğunu -ne yazık ki- gör(e)miyorum!

Ben, Türk bayrağı açtı diye insanların polis tarafından tekmelendiğini, dövüldüğünü, şiddete maruz kaldığını görmek istemiyorum!

İşte burada da olmaması, yaşanmaması gereken, ancak yine de yaşanmış ve dünya basınının bile objektifine yakalanmış olan kareler:




Bunlar "milli" bir bayramda iktidarın emrindeki polis güçlerinin sert müdahalesi sonucu oluşan tablolar, hatırlatırım! Son iki fotoğraf Hürriyet.com.tr adresinden alınmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder