31 Mart 2012 Cumartesi

"Amca, bizim niye 45 dakikalık dizilerimiz yok?"



Hani küçüklüğümüzde hep, aklımızı kurcalayan şeyleri annemize babamıza sorarız, onlardan aldığımız birtakım cevaplar bizi uzunca bir süre idare eder, ta ki gerçekleri tüm çıplaklığıyla öğrenene kadar...

Hah! Ben bu noktada bir babadan ziyade bir amca görevi üstlenip soruyu kendimce yorumlayacağım: Amerikalı 45 dakikalık dizilerle dünyaya şahaneler sunarken, biz niye en kısası 90 dakikalık dizileri izlerken fenalık geçiriyoruz?

30 Mart 2012 Cuma

Susarak intikam almak...

İki haftaya yakındır askerlik anısı yukarı askerlik anısı aşağı anlatıp duruyorum. Ancak son üç dört parçaya geçmeden önce, bir diziye, bir hikâyeye ayırmak istedim aradaki ufak boşluğu: "Suskunlar."

Yayınlanmaya başlayalı hemen hemen bir ay olmuş olacak, ben henüz yeni izleme fırsatı edindim- malumunuz, 1.5 saatlik Türk dizilerinde 'gerçekten' ilgi çekici bir hikâye ve sürükleyicilik olmadığı sürece fenalık geçirmek işten bile değil. Ancak şöyle bir şey var, "Suskunlar" sürüklediği gibi, aynı zamanda yüzüme de bir tokat gibi çarptı.

Not: Yazının devamı dizinin ilk bölümüyle ilgili detaylı anlatım içerir.

29 Mart 2012 Perşembe

Yaylalar yaylalar... (8)


Büyük Mutfak, yemek paylaştırma ve sporcu halleri...

Önceki yazılarda, posta sırasından bahsetmiştim. Postacılık, usta birliğinde değil ama acemilik birliğinde önemli bir süreç; o gün diğer askerlerin eğitimleri devam ederken, postadaki 20 asker, bir kısım koğuş temizliği, öteki –daha büyük- kısım yemekhane olmak üzere düzenin işlemesini sağlıyor, ‘çark’ oluyor yani bir nevi.

27 Mart 2012 Salı

Yaylalar yaylalar... (7)


“Bir ses böler geceyi” ve Mehtap sayarken...

Mehtap saymak, askerliğin acemilik döneminin bitişini beklemek anlamına geliyor. Yani bir nevi “yalancı şafak”.

Yemin töreni bitmiş, insanları ağlata ağlata, göğsümüzü gererek andımızı içmişiz ve bundan sonra yemin töreni yürüyüşü için prova filan yok. Artık eğitimler ve spor çalışmaları ağırlık kazanmış durumda. Ha tabii bir de kaytarmaya devam!

24 Mart 2012 Cumartesi

Yaylalar yaylalar... (6)


Ayak uydurma ve kaytarma...

Ayak uydurma, askerde iki anlamı olabilen bir terim;

1. (eylem)  Yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak.

2. (mecaz) Kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek.

Bu terime askerde iki türlü alışmış oluyorsunuz; hem ortama, insanlara, düzene ayak uydurmak, hem de yemin töreni ve provalarında ayak uydurmak.

22 Mart 2012 Perşembe

Yaylalar yaylalar... (5)


Günlerden 13 Ağustos, askerliğin “resmi” olarak ilk günü...

“Koğuş kalk!”

Bu laf, hiç şüphesiz asker olan her bünyede yıllarca sürecek bambaşka bir algının oluşmasına neden olan laftır. 5.5 ay boyunca (kısa dönemler için) her Allah’ın günü gerek bu şekilde, gerek başka versiyonlarla (“Hadi arkadaşlar saat 6, kalkıyoruz!”, “Hadi beyler kalkalım!”, “Günaydın arkadaşlar!”) sabahın bir körü duyulur ve askerlik boyunca er kişisinin bir numaralı geyik malzemesi olur.

15 Mart 2012 Perşembe

Yaylalar yaylalar... (4)


Askeri malzeme, koğuş, revir ve ilk içtima...

Askere ilk geldiğim 12 Ağustos 2011 günü devam ediyor. Sırada malzeme dağıtımı var. Bu arada havada bulutlar toplanıyor, yağmur yağacak belli.

Biz tek katlı, kulübe gibi ancak ondan daha büyük ve uzun bir yapıya götürülüyoruz. Herkesin elinde kayıt sırasında verilmiş olan birtakım kâğıtlar, belgeler. Yapıya varıyoruz ve içeri giriyoruz, burada komutan bizi bilgilendiriyor; birazdan askeri malzemelerimizi alacağız ve bunları, gösterdiği orta büyüklükte bir odada deneyeceğiz. Başımıza bir de, hâlinden bezmiş gibi görünen bir eri bırakıyor komutan, biz bu er arkadaşı takip ederek 3. bölük olduğumuzu bileceğiz.

11 Mart 2012 Pazar

Yaylalar yaylalar... (3)


Askerliğe doğru yolculuk...

Günlerden 12 Ağustos 2011.

Casio sponsorluğunda gerçekleştirilen ve yalnızca 3 numara saç tıraşlı olan askerliğe elverişli arkadaşların gerçekleştirebildikleri o muhteşem Metro Turizm yolculuğu başlıyor. Otobüste birbirini tanıyan asker adayları ya bir ya iki tane, diğerleri yerlerini almış otobüsün kalkmasını bekliyor. Yolculuğun nereye olduğu belli, ancak herkeste emin bir sessizlik var.

Yaylalar yaylalar... (2)


Asker alışverişi...

Günlerden 10 Ağustos 2011.

Kimlere sorduysam diyor ki, “Önce nereye çıkacağını öğren, ondan sonra alışveriş yaparsın. Şimdi Doğu’ya götüreceğinle Batı’ya götüreceğin malzeme bir değil.” Bir de tabii, “Hiçbir şey almana gerek yok, orada sana her şeyi veriyorlar,” diyen kitle de var ve bu iki ayrı taraf o kadar fazla taraftara sahip ki insan bir şey götürsün mü götürmesin mi bilemiyor. Haa tabii bir de, “Sen şunu şunu al, ama götürsen bile bir halta yaramaz çünkü alacaklar senden,” diyenler de var, yani iki arada bir derede kalmış olanlar.

Yaylalar yaylalar...


Askerlik...

Günlerden 1 Ağustos 2011.

Pazartesi günü, yani ayın 1’inde askerlik sınavına girmiştim. Sınav Ankara Zırhlı Birlikler’de idi ve kâbusun ayak sesleri daha o günden duyulmaya başlanmıştı benim için.