13 Nisan 2012 Cuma

İnsan ikiyüzlü bir "yaratık"




Sezen Aksu, yazdığı “Kibir” adlı şarkıda şunları söylüyor; “İnsan tuhaf, ne hoyrat. Ne şaheser ve nasıl ilkel hayret.” Tamamen insanın ikiyüzlülüğünü, bir anda muhteşem bir varlıkken nasıl ilkel bir canlıya dönüşebildiğini gösteren bir cümle. Neticede insanın kendisi de bunu her gün kanıtlıyor.


İnsan ikiyüzlü bir yaratık deyince, “Nereden ikiyüzlü, ne alakası var?! Sen de insan değil misin? Neyin ikiyüzlülüğü?” gibi sorular gelebilir akla. Ama bana göre son derece mantıklı bir tanım bu.

Bir kere insan doyumsuz; doğası gereği hep aç. Hep daha fazlasını isteyen bir varlık. Siz hiç, “Bu kadarı yeter bana, dahasını almayayım,” diyen insan gördünüz mü? Yok değil, var; ancak yetinemeyenlere oranla sayıları hayli düşük. Bir şey elde ediyoruz, ya sonrası diye düşünmeden edemiyoruz, önce elimizdekinin kıymetini bilmiyoruz, sonra ne olur ne olmaz diye düşünene kadar elimizdekinden de olduğumuzda kaybettiğimiz şey kıymetli oluyor. Yani insan ikiyüzlü.

Başka açılardan da ikiyüzlü insan; dün “ak” dediğine bugün “kara” diyebilen bir yaratık. Ancak yaşamın, hayatın gerçek anlamını, manasını çözebilmiş insanlar ezelden beri “ak” ya da “kara” diyor, onun dışında savunduğumuz değerin anlamı bile günden güne değişebiliyorken hangimiz “ak” olana bağlı kalabiliyoruz?

Hayatın anlamını, varoluşu, yaşamı çözemediğimiz müddetçe, insan ikiyüzlü olmaya devam edecek, reddettiğini kabul edecek (ya da kabul ettiğini sanacak), kendi içindeki kişisel çatışmasını dışarı yansıtmayıp içinde hoş, dışında boş olmayı, ya da tam tersini, sürdürecek.

Peki niye “yaratık”? Yaratık, “yaratılmış” anlamına gelen canlı türü. İnsan esasında düşünebilen, karar verebilen, buna göre hareket edebilen bir canlı; fakat gelin görün ki “alışılmadık canlıları tanımlamaya yarayan kelime” olan yaratığa ne kadar da benziyor... Hangimiz birbirimize, insana alışabildik ki kendimizi insan olarak nitelendirebileceğiz?

- Merhaba, ismim Can. Sizinki ne?
- Mustafa.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- Hmmm... Kimlerdensin sen?
- Hasımoğullarından.
- De get! Sevmem ben onları!
- Ama niye-
- Git dedim! Anlaşamayız biz seninle.
- Ama iktidar da şimdi çok şöyle böyle, hayat kaidesi, değişen dünya düzeni filan...
- Hele öyle desene yeğenim, gel otur bir çayımı iç.
- Ama demin anlaşamıyorduk, yükselenlerimiz de tutmuyor, ne oldu?
- Hayat işte öyle vapur, martılar vb...

İkiyüzlüyü, yalancı veya dönek olarak adlandırmak, bir insan için, genel anlamda çok da doğru değil. Daha çok bugün dediği yarını tutmayan olarak tanımlayabiliriz bu kelimeyi. Bunu düzeltebilmemizin veya değiştirebilmemizin ise mümkünâtı yok, çünkü yaradılış bu, yaratığın, insanın kendisi bu; bir yandan şaheser, öteki yandan sıradan ve ilkel olacak ki hayatta kalasın, kendi kimliğini oluştursun, ikiyüzlü kimliğini; hem kendisi,  hem kendisi olmayan. İnsan kendini tanıdığı, anlamlandırabildiği müddetçe bu ikiyüzlülüğü dengede tutabilmeyi beceriyor, o kadar.

İnsan mevsimler gibi bir gün güneş açarken öteki gün parçalı bulutlu, bir sonraki gün hafif soğuk olup onu takip eden gün bahar havası yaşarken ikiyüzlülüğünü de koruyor. On dakika önce beğendiğimiz bir şeyden bile sıkılabiliyor, ruh halimiz değişebiliyorsa, ikiyüzlüyüz demektir.

Hangimiz o kadar açık yürekli, o kadar sözünün eri insanlarız? Birinde bir kusur görünce, o kişiyi üzmemek, rencide etmemek için hep yalanlar söylüyoruz, yalanımız ortaya çıktığı zaman da ikiyüzlü oluyoruz; düşündüğüyle dediği bir olmayan. Ha, karşısındakinde kusur görünce kendisindeki kusuru da fark edebilen insan ikiyüzlülükten sıyrılabiliyor, ama bunu tutturabilene aşk olsun!

Son olarak Shakespeare’in ünlü oyunu “Hamlet”teki tanımlamayı hatırlayalım: İnsanın iki hâli vardır; görünüş ve hakikat. Görünüş ne kadar aldatıcı olabiliyorsa, hakikat de bir o kadar gerçek ve acıtıcı olabiliyor. O zaman;

- N’ettin?
- Hamlettim!
- Seni ikiyüzlü seniii...
- Teveccühünüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder