Hani küçüklüğümüzde hep, aklımızı kurcalayan şeyleri annemize babamıza sorarız, onlardan aldığımız birtakım cevaplar bizi uzunca bir süre idare eder, ta ki gerçekleri tüm çıplaklığıyla öğrenene kadar...
Hah! Ben bu noktada bir babadan ziyade bir amca görevi üstlenip soruyu kendimce yorumlayacağım: Amerikalı 45 dakikalık dizilerle dünyaya şahaneler sunarken, biz niye en kısası 90 dakikalık dizileri izlerken fenalık geçiriyoruz?
Şimdi şöyle bir şey var; bizim televizyon sistemimiz Amerikalınınkinden farklı, hatta geride bile diyebiliriz. Çünkü Amerikalı, dizisini saat 9'a koymuşsa, o dizi 9'da başlar. Bizde dizi saati akşam 8 denir, ancak o saatte özet başlar ve artık izleyicinin yutmadığı "Yeni Bölüm - Az Sonra" ibaresi olur sağ alt köşede. Amerikalı bu özet bölümlere "recap" der, onların özeti budur ve bu özet deyim yerindeyse bayağı böyle 4-5 bölümün özeti gibi olabilir, süresi de maksimum 1 saattir. Amerikalı bir akşamda saat 8'den itibaren üç tane, dört tane farklı hikâyeye kendini kaptırırken, biz biraz yavaş algılıyoruz galiba (!), bize bu sürede yalnızca bir hikâye sunulur ve bu hikâye sunulmaktan öte 'sündürülür'.
Gelelim esas noktaya: Neden Amerikalı 45 dakika dizi yapabiliyor ve bunu sunabiliyorken, biz 90 dakikaya muhtacız? Bu kesinlikle ve kesinlikle, daha önce bu konuda okumuş olduğum çeşitli makalelere dayanarak, kanal yöneticisi ve reklamveren ve yapımcı üçgeni arasındaki bir anlaşmanın neticesi. Neden bir gecede bir dizi olabiliyor sadece? O da kanal yöneticisinin "Ben bu akşamı bir tek diziye kapatıyorum arkadaş!" mantığından öteye gidemiyor. Niye? Çünkü zaten yapımlar maliyetli, bir de kanal yöneticisi, üç beş dizi daha alarak daha fazla para vermek istemiyor. Onun yerine tek bir diziyle döner sermayeyi işletme derdinde.
Türkiye'deki dizilerde uygulama, sezon içinde bir akşamlık programın 8'de başlayıp gece 11.30'da bitmesine yönelik olarak sürdürülüyor. Yani bu bir paket. Kanal yöneticisinin (veya yöneticilerinin) de her sene illa ki her haftanın prime-time bölümünü (akşam 8 - gece 11.30 arası) doldurması gerekiyor. Bunun için yapımcılarla görüşülüyor, dizi ihaleleri yapılıyor vb. RTÜK'ün zaten dizi aralarına alınacak reklamlarla ilgili uygulaması bok gibi, yok saatte toplam 12 dakikalık reklam olacak, yok şöyle olacak yok böyle olacak. Çok geniş olanaklar sağlandığı ve reklam yayınlama kriterlerinin sınırları tam olarak çizilemediğinden, bu reklam alma durumu kanalla reklamveren arasındaki "kurbanlık koyun" anlaşmasına dönüşüyor:
- Sen şimdi bize ne paketi veriyon?
- Bir saatte en fazla 4 parça reklam. Fiyatı da 40 bin lira.
- Abovvv, hacı be, 4 parça reklam, 40 bin lira... Fazla değil mi bu? Bi' kıyak yapsana be ya? Hadi be ya?
- İyi tamam... (bu sırada yönetici reklamı kaçırmama derdinde) Sana 6 parça olsun, fiyatı da 30 bin lira olsun, o 6 parçayı komple sana kapatayım.
- Büyüksün be! Al o zaman bak bunlar reklamlar...
Kapiş? Sen saçma sapan sınırlar belirleyip bu sınırlar içinde dilediğiniz gibi eğlenebilirsiniz dediğin sürece alan memnun satan memnun.
Amerika'da peki ne oluyor? Her saat için paketler var, reklama kaçıncı dakikada girileceği ve ne kadar süreceği de belli. Tabii orada RTÜK gibi saçma kurallar koyan da yok, daha sistematik. Öyle kanal yöneticisi reklam arasından önce reklam, reklam arasından sonra reklam, sonra şov başlamadan önce bir reklam daha koysun diye bir şey katiyen yok. O yüzden Amerika'da reklamlar başladı mı 1.5-2 dakika arasında (tam vaktini tutmadım, ama fazla olmadığını biliyorum) sürüyor ve bitiyor. Ama bitti dendi mi bitiyor, öyle "Arada da şunu göstersem be hacı?" diyemiyor çakal kanal yöneticisi.
Türkiye'de dizilerin prodüksiyon bütçeleri zaten ortada, en pahalısı yanlış bilmiyorsam (ki olabilirim) "Kurtlar Vadisi Pusu". Onun da bölüm başı 5 ilâ 7 milyon lira gibi bir bütçesi var diye tahmin ediyorum, yine daha önceki okuduklarım neticesinde. Buna göre dizilerin bütçeleri bu rakamdan aşağı doğru inmeye başlıyor, başlıyor ve 50-100 bin liralara kadar düşebiliyor.
Gelelim Amerikan aklı vs. Türk aklı olayına; Amerikan aklı "Ben daha ucuza şunu kapatayım, az parayla reklamın dibine vurayım!" diye düşünmüyor, çünkü zaten alınacak reklam ve ücret belli. Türk aklı ise "Ben daha ucuza kapatırım, 50 bin, 100 bin liralık diziyi alayım, reklamlarla da akşamında 5 milyon lira kazandım mı tamamdır, acayip kârdayım!" Evet eğri oturup doğru konuşalım, çok az paraya çok fazla gelir sağlamak hepimizin işine gelir, istisnasız! Ama Amerikalı şunu da düşünüyor, diyor ki; "Benim amacım bir dizi koyup beğenilmesini sağlamak, millet o diziyi izlerken de reklamları sundum mu daha fazla reklam gelmiş olur, daha fazla kişi seyretmiş olur." Türk'te ise daha çok şöyle bir mantık mevcut; "Ben 90 dakikalık dizi koyayım, izleyen nasıl olsa oturup baştan sona izlemiyor boşver, daha uzun süre izleyiciyi ekran başında tutup daha fazla para kazanayım, daha da!"
Hâl böyle olunca, işler, izleyiciyi ekran başında en uzun tutabilme yarışına dönüşüyor. Amerikalı 20-25 dakikalık sitcom çekip yayınlıyor, Türk ise 120 dakikalık sitcom çekip yayınlıyor. Amerikalı "Bakalım buna gülecekler mi?" diye düşünüyor, Türk "Buna kesin gülerler, koy g*tüne rahvan gitsin!" diye düşünüyor. Bunu 45 dakikalık Amerikan dizisi ve 90 dakikalık Türk dizisi olarak düşünecek olursak da, Amerikan senarist elindeki malzemeyi daha sistematik kullanabiliyorken, Türk senarist 40 bölüm boyunca ve 90 dakika süresince izleyiciyi nasıl kendime daha fazla bağlarım derdine giriyor. Ekstra kullanılan beyin daha iyi malzeme çıkartamayacağı için köreliyor ve tekrara girmeye başlıyoruz.
"Halk bunu izlemek istiyor."
Üniversitede okurken, video prodüksiyon dersinde bir hocam, "Halk bunu istiyor," lafının en büyük aldatmaca olduğunu söylemişti, çünkü gerçek bu. Halk madem bunu istiyor, neden Seda Sayan'ın programı kanal değiştirdi? Neden "Yemekteyiz" programı bitti? Halk istiyor neticede, paranı kazanmayacak mısın? Sürdür... Niye sürdüremiyorsun? Yaa yaa, çünkü halk bunu istemiyor, sen ne verirsen onu yiyor sevgili kanal yöneticisi. Bu noktada kanal yöneticisi kadar, yapımcı da suçlu. Ama tabii bizim halkımız gücün kendisindeymiş gibi gösterilmesine bayılır da bayılır! "Siz istiyorsunuz, biz size sunuyoruz." dediğin an izleyici de diyor ki, "Hmm evet ben istiyorum siz de bana sunuyorsunuz... dur bakayım ne sunuyorsunuz şimdi?" moduna giriyor. Hâlâ "Halk bunu izlemek istiyor." mantığının arkasına sığınan ve bu mantıkla kanal yöneten yöneticiler proje üreten yapımcılar varsa bence kriterlerine ve prensiplerine çekidüzen verip gözden geçirmeliler.
Dediğim gibi, iş, izleyiciyi ekranda daha uzun süre tutma mücadelesine dönüşüyor ve bu uğurda hikâye sarpa sarıyor. Türkiye'de oldukça iyi bir şekilde başlayan ve kaliteli çizgisini sürdüren, ikinci sezonunda ise yerden yere vurulan "Ezel" dizisinin, mesela, günahı neydi? Senaristi Kerem Deren açık açık söylüyor: "Ben bu diziyi bir sezon olarak yazdım, ancak yapımcı iki sezon olmasını istedi. Eğer dizi bir sezon ekranda olsaydı şimdikinden daha değerli olurdu." (Röportaj kaynağı) Peki burada suçlu senarist mi? Değil, çünkü senarist "Yazmıyorum o kadar uzun," derse işsiz kalır. Rest bile çekemez. Suçlu yapımcı ve kanal yöneticisi. Tabii bu arada senaristin de bu eleştiriden kaçabileceği yanı yok. Malûm üzere ülkemizde bir senarist açlığı var ve bu yeni dönemde zar zor doluyor, kaliteli birkaç yapım ve hikâye görebiliyoruz, gerisi aynı tas aynı hamam. Senarist bir fikir düşünüyor, "Televizyonda çığır açıcam," demiyor belki ama kendince kaliteli veya orijinal bir hikâye yazıyor, tasarlıyor, geliştiriyor; gel gör ki bu macera, hikâye yapımcıya ulaştıktan sonra baltalanıyor. Bu da haliyle senaristin yapımcıya beğendirmek üzere proje geliştirmesine neden oluyor. Ama senaristin öncelikle kendi beğendiği, kendi içine sinen bir senaryo yazması gerekir. Mesela Türkiye'de Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu gibi, 150 sayfalık bir romanı (bkz. "Yaprak Dökümü") 6 senelik bir hikâyeye dönüştürebilecek uzatma yeteneği varken ve kendileri daha sonra çıkıp da "Biz toplamda 13 bin sayfa roman yazmışız" diye bununla kendilerini methederlerken, herhangi bir senaristin elindeki orijinal fikirle arenaya çıkmasını beklemeyin. Siz oturun 90 dakika boyunca bir Türk klasiğini nasıl sündürebileceğinizi düşünün.
Aa durun! Daha yapımcıyı dövmedik! O yapımcı da, ah o yapımcı da az değil. Şu anda reytinglerde üst sıralara oynayan ve saygın olan iki üç dizi yapımcısı nedense kanal yöneticilerine bir türlü rest çekemiyor, "Prodüksiyon felaket bir hâl alıyor, çalışanlar ölüyor bitiyor, dizinin kalitesi düşüyor" diyemiyor. Onun yerine dizisini planladığı ücrete satıp para kazanma derdine düşüyor. Bu açıdan Ay Yapım'a kızgın olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim. Senin dizilerinin en az iki tanesi sezon boyunca bir numara olsun veya ilk üçte olsun, ama sen kanala "Ben daha kaliteli diziler için yeni standartlar istiyorum. Amerikan standartlarını uygulayalım" diyemiyorsun. Neden? Buna bakılması lâzım.
İşbu reklam gösterimleri sebebiyle izleyici diziyi izlerken fenalık geçiriyor. Şimdi bizde yeni uygulama da çıktı, Amerikalıların senelerdir uyguladıkları bir yöntem: dizi içinde ürün yerleştirmesi. Ancak onun da bokunu çıkarmayı çok iyi bildik ve bilmeye de devam edeceğiz. Amerikalı dizinin içine reklam alırken, o diziyi kimlerin izlediğini, hangi saatte izlendiğini ve ne konması gerektiğini bilerek marka ve ürün yerleştirmesi yapıyor; peki ya bizde? Hoppaaa... Parayı veren düdüğü çalar misali, "Size bölüm başına 60 bin lira veriyorum, benim ürünümü diziye yerleştirin." Ama ben rica ediyorum, öyle bir yerleştirin ki gözümüze sokulsun, biz onun reklam olduğunu 'idrak edebilelim'. Çünkü biz salağız ya, ekranda ürünü görünce "A-a, bir dakika neydi o? Kaçırdım ne gösterdiler öyle?" diyoruz reklam görünce, o kadar reklamdan uzağız. Yapımcı da kanal yöneticisiyle anlaşıp, reklamverenden gelen parayı görünce, diziyi 2.5 saatlik yapabilmek için reklamı dayıyor da dayıyor. Dizinin süresi biraz aşağıda kalınca reklam daha ön plâna çıkıyor ve biz dizi arası reklam yerine, reklam arası dizi izliyoruz. Halbuki bugünün televizyon sisteminde amaç nedir? İnsanlara reklam izletebilmek için bir ürün seyrettirmek, ama Türk yapımcılar ve kanal yöneticileri sağ olsun, ürün seyredebilmek için reklam seyrettiriliyoruz.
Sonuç olarak dizi yapımcıları ve kanal yöneticileri, dizi sürelerindeki abartılı fazlalığı göz önünde bulundurup dizi arası reklam yayınlama prosedürünü kendi kafalarına göre uyguladıkları sürece;
- Amca, bizim niye 45 dakikalık dizilerimiz yok?
- Biz 90 dakikada bakışmalı, uzatmalı diziyi daha iyi anlıyoruz yeğen... Hikâye? Hikâyeyi s*ktir et! Daya reklamı.
Konuyla ilgili fikirlerinizi yorumlarda belirtebilirsiniz.
bu yazınız da çok iyi olmuş, tebrikler.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
YanıtlaSilbir ara yapımcılar dizi süresi düşünce oyuncuya verilecek para düşüceği için bunu oyuncuların kabul etmediğini söylüyorlardı. Bu konuyla ilgili bilginiz var mı? Bir bu sorun için bir çözümüm var, bunu da sonraki postta yazıyım.
YanıtlaSilOyuncuların dizi sürelerine göre değil, sezondaki bölüm sayısına göre ücret aldıklarını biliyorum, eğer yanılmıyorsam. Ama ortaya çıkan iş 1.5 saatlik bir bölüm olduğu ve genel hesaplama bunun üzerinden yapılıyorsa, ayrıca süre azalınca da ücretin düşeceğini söylüyorsa yapımcı, oyuncu da haliyle sürenin kısalmasını istemez. Ama şu an için bildiğim dizi sektöründe oyuncusundan senaristine, yönetmenine, setteki işçisine kadar herkesin dizi sürelerinden şikayet ediyor olduğu. Amerika'da oyuncuların gün içinde 8 saatten fazla çalıştırılmaları yasak ve ücretleri de normal koşullarda sağlanıyor. Bizde aynı hesap, aynı paraya daha fazla emek ortaya koyup yapımcı ve kanal yönetimi daha fazla kazansın şeklinde yapıldığı için oyuncusu da -mecburen belki- sürenin kısalmasını istemiyordur. Kısacası bizdeki mantık şu; ekranda bir yapımı ne kadar uzun süre yayınlayıp ilgiyi çekip aradaki reklamları bolca sunabilirsen o kadar para almış olursun. Amerikan yapımlarında 45 dakikaya verilen değer ve fiyatla bizdeki bir değil.
YanıtlaSilAmerika 45 dakikalık bir dizide ortalama reklam süresi ne kadar bu konuda bir bilginiz var mı? Bir de benim hatırladığım eskiden bizim dizilerde 45-60 dakika arası sürerdi, ne oldu da bu saçma sapan seviyelere çıktı?
YanıtlaSilAmerikan dizileri 42 dakikalık oluyor, yayınlanma süresi de 60 dakika oluyor ve bu şaşmıyor. 18 dakika reklamlara kalmış oluyor ve reklamın ne zaman gireceği de belli oluyor. Tam olarak bir bölümün kaç kuşağa bölünüp aralarına kaçar dakikalık reklam alındığını spesifik olarak bilmiyorum, ancak 18 dakikalık bir reklam kuşağı var. 50-55 dakikalık Amerikan dizilerinde bu reklam kuşağı toplam süresi belki artıyordur belki azalıyordur, ancak bir saatten kısa süreli bir dizinin yayınlanması toplam olarak bir saatin içine yediriliyor.
YanıtlaSilBizde RTÜK'ün yeni reklam düzenlemesi, kanal yöneticilerinin reklamverenlerle biraz daha ucuza daha fazla içerik için anlaşması gibi nedenler var bildiğim kadarıyla. Kanala maliyet olarak da bir gecede üç dizi yayınlatmak yerine tek dizi yayınlatıp bunu da 1.5 saat dizinin kendisi, 1 saate yakın da reklamla 2.5 saat yaparak bütün geceyi tek bir diziye ayırması daha avantajlı olmuş oluyor. Yani siz tek bir yapım, aynı oyuncular ve aynı hikâyeyle 2.5 saat boyunca izleyici ekran karşısında tutup daha fazla reklam göstererek geceyi kotarmış oluyorsunuz.