İki haftaya yakındır askerlik anısı yukarı askerlik anısı aşağı anlatıp duruyorum. Ancak son üç dört parçaya geçmeden önce, bir diziye, bir hikâyeye ayırmak istedim aradaki ufak boşluğu: "Suskunlar."
Yayınlanmaya başlayalı hemen hemen bir ay olmuş olacak, ben henüz yeni izleme fırsatı edindim- malumunuz, 1.5 saatlik Türk dizilerinde 'gerçekten' ilgi çekici bir hikâye ve sürükleyicilik olmadığı sürece fenalık geçirmek işten bile değil. Ancak şöyle bir şey var, "Suskunlar" sürüklediği gibi, aynı zamanda yüzüme de bir tokat gibi çarptı.
Not: Yazının devamı dizinin ilk bölümüyle ilgili detaylı anlatım içerir.
Hikâye, küçüklüklerinde işledikleri bir suçtan ötürü çocuk hapsine düşen dört kafadarın etrafında dönüyor. Her mahallede, özellikle mahalle kültürü olan ve o kültürle büyümüş kişilerde benzer çocukluk anısı olur; üç dört kişilik bir hayta takımı olur, mahallede olan biten bütün haylazlıklar bunlardan sorulur. Tabii grubun elemanlarından birinin de bir çocukluk aşkı vardır muhakkak ve bazen bu aşkın izleri, kişileri 10-20 sene sonra bile bulabilir. Bu dört kafadar, kızla birlikte bir baklavacıdan baklava değil resmen baklava aracını çalarlar, sonra aracı bir köşeye çekip baklavaları götürürler. Tabii el freni çekili olmayan araba hareket eder, yokuş aşağı gider ve çocukları, hayatları boyunca unutamayacakları ve sonrasında susma yemini edecekleri birtakım olaylar zincirine dahil eder. Çocuklar hapse düşerler ve buradaki cezaları süresince o hapishane koşullarında yaşadıkları anlatılır dizide. Tabii o çocuklar bugün birer yetişkindir ve hepsinin farklı farklı hayatları vardır... ancak bir gün içlerinden biri, o hapishane yıllarına ait bir anıyı su yüzüne çıkartır ve bunu yaparken de ölür. Şimdi geriye kalan bu dörtlü, "Suskunlar", sessiz ve derinden ilerleyerek zamanında hapishanede onlara işkence çektirenlerden bir bir intikam almaya başlar.
Hikâye ve tema biraz "Ezel" dizisini çağrıştırıyor gibi, ancak bunun garipsenmemesi gerekir çünkü dizinin senaristi, "Ezel"in de senaristlerinden biri olan Pınar Bulut. Senaryo arkadaşı ve başsenarist Kerem Deren, kendi dizisi "Uçurum"u kaleme alırken Pınar Bulut da böyle bir işle televizyondaki yarışa dahil oluyor. "Ezel"den de hatırlayacağınız üzere hikâye üzerinde bir ağırlık, bir sertlik, bir 'gerçekçilik' var, gerçek hayatın kendisi var; "Suskunlar" da işte aynen böyle bir hikâye. Daha ilk bölümü itibariyle suratınıza bir tokat gibi çarpıyor ve ne olduğunu anlayamadan bölüm bitiyor. Şimdi yeni bölümleri takip etme vakti.
Oyunculuklar, yönetmenlik, kamera açıları, mizansenler, her şeyiyle dört dörtlük bir yapım var karşımızda. Hatta 2012'nin en iyi Türk dizilerinden biri diyebilirim. Çok büyük konuşmamak gerek, lâkin her hafta 1.5 saatlik bir işi yetiştirme çabası da var burada. Ancak bu kadar kaliteli bir başlangıç yaptıktan sonra dizinin çuvallayacağına pek ihtimal vermiyorum. Bekleyip göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder