"Abi Michael ne diyor bu şarkıda? Enibicibokke- enigicivokke- eniveciokke- anivacivoki- enigıcıokke- bokke mi vokke mi okke mi? Vokke tamam, ama başı ne? Dur bir daha çalıyorum o kısmı... Enigici- eniveci- enibici- bici değil galiba... Hah tamam buldum; enivicivokke diyor abi! Tamam tamam."
Sene 1993, ben 6 yaşındayım henüz. Ablamla eve gelmişiz,
ablam da o zamanlar 14 yaşında. Hareketleri bir aksi, sinirli tavırları var. Ne
olduğunu anlayamıyorum, biri bir şey dedi ya da bir şey yaptı ona galiba,
neticelerine ben katlanıyorum. N’oldu ne etti derken daha sonra öğreniyorum ki,
23 Eylül 1993 tarihli o gün, Pop’un Kralı, efsane şarkıcı Michael Jackson
Türkiye’ye gelmiş, İstanbul’da İnönü Stadı’nda konser veriyormuş da ablam
gidememiş. “Kim bu adam yaaa?” diye üzüntülü biçimde düşünürken, ablamın hayranlığı
vesilesiyle yavaş yavaş bende Michael Jackson fikri oturmaya başlıyor...
Bir kere de, altı yaşıma girerken mi yedi yaşıma girerken mi
ne, annemin anaokulunda doğum günüm kutlanacak. Ablam beni Michael Jackson
olmam için hazırlıyor; bandajlar, kola sargılar, siyah fötr şapka. Ama kim lan
bu Michaeeel?!... Derken ben kendimi, çocuklar ve öğretmenler kalabalığının
önünde, teybe takılan kasetin yüksek seste çalması eşliğinde Michael Jackson
dansı yaparken buluyorum, hatta kendi etrafımda dönüp ayak parmak uçlarımda
havalanarak dizlerimi kırmaya çalıştığımı da hayal meyal hatırlarım.
Bunun devamını, yine ablamın Jackson hayranlığı ve benim
bundan etkilenmem izledi; MTV’deydi galiba, Michael Jackson’la ilgili “HIStory”
adlı konser turunun videosu yayınlanıyordu. O dönem -yani 90’lar- televizyonda
yayınlanan ve sevdiğimiz bir şeyi video kasete kaydetmenin meşhur olduğu bir
zamandı. Hâlâ da o kayıt yapan VHS video oynatıcımız durur, hatta o “HIStory”
video kaseti bile durmakta.
Ben ne hatırlıyorum? Ekranda koca bir kalabalığın ortasında,
siyah giyinmiş bir adam, bir sürü polisin eşliğinde yürüyor.
Kim yav bu adam?! Böyle bir sürü insan bağırıyor çağırıyor, çığlık atıyor; asker eşlik ediyor falan. Kim?!
O konser turunun başındaki video zaten o zamanlar Michael
Jackson nasıl bir şeydi bunu hemen hemen anlatıyor. Videonun başındaki 4
dakikalık klibin bile kalp ritmini arttırdığını hatırlarım.
Daha sonra kendisinin "Black or White" şarkısının klibini izliyorum.
Klipten sonra şu ek video var, ki ben bu videodan o zamanlar biraz tırsıyorum.
Bu arada tabii "Smooth Criminal" videosuyla da tanışıyorum. Görüntüler kronolojik olarak hafızamda yer etmediğinden hangisini önce izlediydim, hangisini sonra, bundan emin değilim. Neyse... O zamanlar "Michael nasıl eğiliyor öyle?" (bkz. kesin ip var amına koyim!) ve "Şarkıda ne diyor? Enivicivokke?" gibi sorunsallar var.
Ablam bir de o zamanlar “Thriller” kasetini edinmiş Michael
Jackson’ın. Düşün; sene kaç ve bir müzik kliple ilgili “kaset”. Hani o vakit
ben Ankara’da Best dükkânından “Batman” filminin “kaset”ini alıyorum, bir müzik
klibinin kaseti ne alaka?
Bizim evde Michael Jackson konserleri defalarca kez
izlenmiştir. Ablamın odasının duvarında koca bir Michael Jackson posteri
asılıydı. MTV’de “Remember The Time” videosu dönüyordu ve o zamanlar öyle bir
müzik klibi izlemek acayip bir şeydi.
Ki zaten hiçbir zaman bir Michael Jackson klibi sadece bir
‘müzik klibi’ olarak kalmadı, kalamazdı. Onu “Keep it in the Closet” klibi
takip ediyordu, işte efendime söyliyim “Who Is It” klibi dönüyordu falan.
Muhtemelen o yıllarda MTV’deki video klip çıtasını da yükselten Michael
Jackson’dı. Hatta şöyle bir gerçek vardır ki; 1995’te çekilen ve Michael
Jackson’ın kardeşi Janet Jackson’la seslendirdiği “Scream” adlı şarkının müzik
klibi tüm zamanların en pahalı müzik klibidir: o zamanlar 7 milyon dolara mal
olmuş, bugünün parasıyla 10 milyon dolar. Ve ben bu klibi daha 10 yaşıma bile
gelmeden önce televizyonda izlemiştim, düşün yani ben herhalde bilimkurgu filmi
izlediğimi sanıyordum.
O seneler, 2000’lere varana kadar, MTV ve ablamın çeşitli
kanallardan edindiği videolar, Türkiye için Michael Jackson’la tek iletişim
imkânıydı. MTV’de yeni bir Michael klibi oynaması çok büyük bir şeydi. Videolar
da zaten hep uzun, genişletilmiş ya da yenilenmiş versiyon olurdu. Bir Michael
Jackson klibi başlardı MTV’de, ablam, onun arkadaşları hep bir ağızdan şarkıyı
söylerdi. Adama bak, ta oradan ta buradakilere şarkı söyletiyor, hep bir
ağızdan. Döverim ben bu adamı!
Jackson'ın "HIStory" adlı albümünde yine isyankâr
bir şarkısı vardır ki, polise, hükümete, her bir şeye geçirmektedir Michael
abimiz burda. Yakışırr! "Polis copluyor, dövüyor, hapse atıyor, çoluğum
var çocuğum var, karım var benim. Polis geldi tutukladı attı hapse! Tek
söylemek istediğim, bizi s*klemiyorlar!" Buraya yasaklanan klibini
koyuyorum, eğer isterseniz YouTube'dan resmi yayınlanan klibini de
izleyebilirsiniz. O daha bir sokak cadde, insan falan gösteriyor, ama o kadar
etkili değildir muhtemelen.
Bir keresinde Michael Jackson’ın, o zamanların bir diğer
popülerlerinden çocuk oyuncu Macaulay Culkin (bkz. “Home Alone” serisi)’le sıkı
bir arkadaş olduğu videolarını izlemiştim ve “Ulan bebeye bak ne ballı, adamla
birlikte takılıyor” diye düşünmüştüm... hâlâ da öyle düşünürüm.
Ben Michael Jackson taklidi ya da hayranlığı olayına o
yıllarda pek dâhil olamadım yaşım gereği, ama ablam vesilesiyle Michael hep
kanıma bir işlendi haliyle. Ama ne yazık ki, dünya Michael Jackson’ı benim
takip ettiğim biçimde etmiyordu; Michael’ın sürekli değişen yüzü, sürekli
geçirdiği ameliyatlar, bir de haksız yere çocuk taciziyle suçlanması
gündemdeydi. Özellikle 2001 yılında çıkan “Invincible” albümü sıralarında Sony
Music’le arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden albüm satışları ve promosyonları
durdu, ama o albümden “You Rock My World” gibi muhteşem bir şarkı çıkmıştı ve
yine aynı muhteşemlikte, uzun bir müzik klibi çekilmişti, yine MTV’den
izlemiştik.
Baksanıza, film gibi! Zaten her parçası film gibi, o ayrı... Mesela, bir "Who is it?" şarkısı film olsaydı nasıl olurdu? Onu bilemem, ama şarkının klibi çok güzel olmuştu.
*
“Bad” albümünün kapağı hep zihnimin bir köşesinde çerçeve
içinde asılıdır.
O fotoğrafa bakıp “Lan ne sert adam!” diye çok düşünmüşlüğüm
vardır; uzun saçlı, birkaç teli suratına düşer vaziyette, üzerinde bir sürü
metal parça takılı siyah bir mont giymiş, öfkeli biçimde bakan bir adam...
Hatta bir fotoğrafında yanında duran kaplanı seviyor falan... Sen ne
düşünürsün? Yaş 9 mu 10 mu öyle bir şey (ya daha az ya daha fazla,
hatırlayamadım şimdi). Video kliplerinde sürekli bağıran, çağıran, çıstak
çıstak, vroooorrrr şeklindeki gitar sesinin eşlik ettiği şarkının içine yedirilmiş
isyan eden, haykıran sözler, dizeler; konserlerinde tepinen, elini ayağına
vuran, sert hareketlerle dans eden, asker gibi rap rap yürüyen bir adam. Yeri
gelip konser sırasındaki atmosfere kapılarak üzerindekini yırtan ve yine
bağıran bir adam. Bıraksan daha yerleri tepecek, Halil Sezai ağzıyla “İsyean!”
etmeye devam edecek biri... Ama bir taraftan baktığında da çocukluğunu tam
anlamıyla yaşayamamış, 2000’lerdeki çocuk tacizi davalarından birinde şu pozu
vermiş bir adam:
Bununla birlikte, Macaulay Culkin’le çektikleri videolarda
ve diğer pek çok videoda ‘çocuklar gibi şen’ olan bir adam... Tam şizofrenik!
Ünlü olmanın, herkesin neredeyse taptığı bir pop ikonu olmanın getirdiği çift
kişilikli, bir hareketi bir hareketine uymayan insan hali. Zaten insanlar da bu
tür ‘çatlak’, ‘çılgın’ kişileri “ünlü” deyip başlarının üzerine çıkarmıyorlar
mı? Bu açıdan Michael, o başa çıkıp da tahtını kurmayı en hak eden kişiydi
benim gözümde.
80’lerde popüler olması ve albüm satışlarından elde ettiği
muazzam gelir sayesinde Neverland adlı çiftliği inşa ettirdi. Bu çiftliğin
bedeli 17 milyon dolardı ve çiftlik, adını Peter Pan karakterinin yaşadığı
yerden alıyordu; “düşler ülkesi”... Televizyonda özel olarak hazırlanan Michael
Jackson video ve belgesellerinde çiftliğin içini görebiliyorduk ve muazzam bir
şeydi... muazzam... O zamanki bir çocuğun ya da bir gencin herhalde en büyük
hayali, Michael Jackson’la o çiftlikte beraber takılmaktı, insan daha ne
isterdi... Tabii bu şerefe nail olan çocuklardan birinin babası Jackson’a,
çocuğuyla cinsel münasebeti olduğu suçlamasıyla dava açmaya hazırlandı ancak
dava mahkemeye varmadan konu hakkında uzlaşmaya varıldı.
O dönem Michael Jackson, acayip popülaritesi ve pop ikonu
olmasının yanı sıra, çocuk tacizi suçlamalarıyla birlikte bir de estetik
operasyonları sebebiyle konuşuluyordu; Jackson zaten “vitiligo” adında cilt
renginin beyazlaşması gibi bir hastalıkla boğuşuyorken, üstüne üstlük bir de,
alnını gerdirdi, dudaklarını inceltti, elmacık kemiğini düzelttirdi gibi
çeşitli estetik operasyon geçirdiği haberleri dolaşıyordu medyada. Oprah
Winfrey’nin programına katılan Jackson, “Bu neden bu kadar konuşuluyor
anlayamadım. O kadar abartılı estetik operasyon geçirmedim, kaldı ki estetik
operasyon sadece benim için geliştirilmiş bir şey de değil. Milyonları,
milyarları olan birini Hollywood’a bırakın, mutlaka estetikten geçecektir,”
diye bu konuya açıklık getirmişti. Ama şöyle bir gerçek de var ki (Michael bunu
“Living with Michael Jackson” adlı belgeselde anlatıyor), babası Joe Jackson
küçükken Michael’ı dış görünüşü sebebiyle aşağılamış ve “Kardeşlerin gibi
olsana” demişti. Belki bu da Michael’a istemeden de olsa görünüşünü değiştirme
hakkını veriyordu.
Lafı çok uzattım... O zamanlar ben bu yukarıda yazdıklarımın
pek çoğundan haberdar değildim. Benim için Michael Jackson, “Black or White”,
“Remember the Time”, “Smooth Criminal” gibi pek çok şarkısı ve müzik klibinden,
bir de “Bad Tour” ve “HIStory Tour” konserlerinden ibaretti. Ve tarih hızlı
biçimde 2000’i gösterdi ve geçti de...
Ne olduysa ondan sonra oldu... Zaten 1993’te Jackson’a karşı
çocuk tacizi suçlamaları vardı; 2005 yılında Michael Jackson’a çocuklara cinsel
tacizde bulunduğu suçlamasıyla tekrar davalar açıldı, Michael bu davalardan
kurtulmak için yüklü miktarda para verdi. Bir keresinde bir konserinde de
ameliyatlı burnu, sahnede fazla tepindiği için düşmüştü ve yerine geri
dikilmişti ve bu daha sonra internette uzun süren geyiklere vesile olmuştu.
Yani dünyanın 80’lerde 90’larda hayranlıkla izlediği, günlerce, haftalarca ve
aylarca koreografisini çalıştığı, onun gibi olmaya çalıştığı, hatta o olmaya
çalıştığı Michael Jackson, 2000’lerden itibaren yavaş yavaş düşüşe geçmişti.
Bir keresinde bir haberde, Jackson’ın Japonya’da hayranlarıyla bir konferans
gerçekleştireceği ve bunun için kişi başına 100 dolar verilmesi gerektiği haberini
görüp “Michael için kim o kadar parayı verir yea?” diye düşünmüştüm. O haberden
çok sonraları da internette, “Michael Jackson çalkantılı hayatını bırakıp
kardeşleriyle sade bir ev ve hayata geçmek istiyor,” gibi başka haberler de
okumuştum.
Gel zaman git zaman Michael Jackson kendi performansı ve
konserleriyle değil de (artık konser vermiyordu), -özellikle Türkiye’deki-
çeşitli yarışmalardaki taklitleriyle anılıyordu. 90’larda bir Moonwalk taklidi
yapmak ne kadar havalıydıysa, hâlâ da havalıdır. Evet artık herkes yapıyor ve
biliyor, ama yine de havalı, itiraf etmekte fayda var. Ben Michael’ın dans
hareketlerinin bir kısmını yapmaya çalışınca kütük gibi kalırım; adamdaki o
kıvraklık yok bende. Ha bir tek, her ergen gibi Michael’ın meşhur apış arasını
tutmasını ve kendi etrafımda dönüp parmak uçlarımda, dizlerimi kırarak durmayı
bilirim o kadar. O hareketleri sen de yapıyorsan zaten bir Michael’sın.
2006 yılı civarlarında, Neverland Çiftliği’ndeki büyük ev,
giderlerde tasarruf edilmesi için kapatıldı. Michael’ın yeni bir albüm yapması,
ya da bir konser vermesi, en azından tekrar dirilişe geçmesine olanak
sağlayacak herhangi bir şey yapması gerekiyordu. Bir albüm çalışması içine
girdi, ancak albüm hiç tamamlanamadı, bitmedi. Sony’yle birlikte “Thriller: 25
years” albümünü hazırladılar. Ancak bunlar da Jackson’ın belini doğrultmaya
yetmiyordu.
Sonra bir gün, günlerden 5 Mart 2009 iken, Londra’daki O2
Arena’da Michael Jackson, 13 Temmuz 2009’da başlayacak olan son konser turunun
anonsunu yaptı. Konser turunun adı olan “This Is It” gibi, bu konser onun
hayatı boyunca vereceği son konser turu olacaktı. Basın toplantısında
hayranları çığlık çığlığaydı, ben de herkes kadar heyecanlanmıştım, ama konsere
gidebileceğimden değil; hayatımda ilk defa benim yetişkinlik dönemimde Michael
Jackson bir konser turu düzenleyecekti ve anılarımda, MTV’deki “HIStory” konser
turundan başka, benim zamanıma rast gelen bir Michael konseri olacaktı. Yani
torunlarıma, “Peheyy... Michael bu son konseri verirken ben 22 yaşındaydım.
Manyak bir konserdi,” diye anlatabilecektim.
Olmadı... Sessiz sakin, kamudan gizli olarak sürdürülen
“This Is It” provaları ve yorgun düşmenin neticesinde, Michael Jackson hayata
veda etti. Haberi, Türkiye’deki Fox kanalında gecenin bir yarısı basit, ucuz
bir talk how programında sunucu çakma bir Michael Jackson taklidi yaparken
kanalları değiştirmem vesilesiyle bir yabancı haber kanalında gördüm: “Michael
Jackson kalk krizi geçirdi.” Haber ilk başta tam olarak buydu, haber duyulur
duyulmaz bütün basın, bütün medya olaya kilitlenmişti ve herkes ayrı bir telden
çalıyordu. Haberin aslı ise şuydu: Michael Jackson, Los Angeles’ın Holmby Hills
ilçesindeki bir kiralık malikânede yaşamını yitirmişti. Özel doktoru Conrad
Murray onu hayata döndürmeye çalıştıysa da, Michael nefes almıyordu, apar topar
hastaneye kaldırıldı ancak çoktan aramızdan ayrılmıştı. CNN, “Herkes öldüğünü
söylüyor, ancak biz henüz doğrulamadık,” diye yarım saat bekletti, bekletti ve
orası da en sonunda kabul etti. Konserler için oldukça heyecanlanan ve yorgun
düşen Michael, ilaç takviyesine en sonunda olumsuz yanıt vermişti, bünyesi
kaldırmamıştı ve ölmüştü...
Şöyle bir laf vardı hep Michael Jackson’la ilgili; köydeki
imam bile Michael’ı tanıyorduysa bütün dünya tanıyordu ya! Nitekim öyleydi de: 26
Haziran 2010’da Mardin'in Midyat İlçesi'nde Mıhellemi Dinler Diller ve
Medeniyetlerarası Diyalog Derneği, Mercimekli Köyü'nde Michael Jackson'un
ölümünün birinci yıl dönümünde mevlit okuttu. Michael Jackson dediğimizde hâlâ
dünyanın çeşitli noktalarında belli günlerde adına anma günleri, konserler ve
etkinlikler yapılan birinden bahsetmiş oluyoruz. Zaten Michael Jackson fenomeni
hiç bitmeyecek, bitemez de; insanoğlunun içindeki müzik dinleme ve dans etme
isteği, coşkusu olduğu sürece topukları üzerinde kendi etrafında dönme ve ayak
parmak uçlarında dizlerini kırarak doğrulma hareketi de asla eskimeyecek.
Ayrıca, ben biliyorum, adam “Smooth Criminal”da
“Enivicivokke” diyor abi! Bak kaseti 50. kez başa sardım, yine öyle diyor.
Annie de kimmiş?!
çok güzel bir yazı olmuş. gerçekten şarkıları da, dansları da, kendisi de hiçbir zaman unutulmayacak ve ona ucundan bile yetişebilmiş olmak çok güzel :) ayrıca michael jackson'ın ölüm haberini aldığımda, ilk aklıma gelenin sen olduğunu da, bu vesileyle belirtmiş olayım.
YanıtlaSilYorumun için teşekkürler. :) Keşke Londra'daki son konser turu da olsaydı... ama işte nasip kısmet.
YanıtlaSil