17 Ocak 2014 Cuma

İnsanın çevresine ve hayata karşı 'yabancı'laşması



Albert Camus’nün Can Yayınları tarafından yayımlanan romanı “Yabancı”, sıradan, beklentisiz bir hayat yaşayan ana karakterin, annesinin ölümünden sonra kendisiyle ilgili birtakım şeylerin değişmesi ve bununla birlikte bir cinayet işleyerek hem kendine, hem topluma karşı yabancılaşmasını anlatan bir roman.


Kitabın giriş paragrafı şu şekilde:

“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum. Bakımevinden bir telgraf aldım: ‘Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak. Saygılar’”

Bu satırlardan itibaren, kitabın başkarakteri Mersault, bir huzurevinde kalmakta olan annesinin vefatı üzerine huzurevine giderek onun gömülme işlemini gerçekleştirir. Ancak huzurevinde bulunduğu süre boyunca, annesinin ölümüne hep bir kayıtsızdır Mersault, sanki ölen kendi annesi değilmiş gibi. Hatta annesinin cesedini görmeyi dahi istemez, o kadar uzaktır annesinin öldüğü fikrinden.

O vakitten sonra, Mersault’nun içinde de bir şeyler değişir ve arkadaşlarıyla birlikte takılırken, bir dizi olayların yol açması sonucu bir Arap’ı öldürür. Bundan sonrası, Mersault’nun mahkemede yargılanması ve cezasının açıklanmasıdır.

İşte bu yargılanma sürecinde, yani mahkeme boyunca Mersault çevresine, etrafındaki insanlara, hatta kendisine bile yabancılaşır. Savcının kendisini suçlayan cümleleri, onun, annesinin ölümüne bile kayıtsız kalan bir insan olarak, böyle bir cinayete nasıl teşebbüs etmiş olabileceğiyle ilgili çıkarımları öyle kuvvetlidir ki, Mersault da bunlara şaşırır ve kitabın bir yerinde, yargılanma sırasında, “Her şey benim söylediklerim dışında gelişiyor, kaderim bana sorulmaksınız çiziliyor,” diye düşünür.

Yargılanmasının ardından, idam cezasına çarptırılır ve o vakitten sonra Mersault, kendi ölümünü beklerken cinayetten önceki yaşantısı ve idama yaklaşırkenki yaşantısı arasında gidip gelir; hayatının önceleri de ne kadar sıradan ve boş olduğuna dair içsel birtakım çıkarımlarda bulunur. Bu noktadan sonra Mersault karakteri üzerinden, kitabın yazarı Albert Camus, Nihilizm’in “hiççilik”, “saçmalık” gibi tanımlarını irdeler. Hayatın bütün zevklerden ve değerlerden arındırılmasıyla birlikte, yaşadığımız hayatın aslında bir hiç olması gibi çıkarım yapılır. Kişi kaç yaşında olursa olsun elbet bir gün ölecektir ve ölecek olması, dahası bu hayatın bitecek olması, hayatın kendisinin aslında çok da değerli olmadığı gibi bir anlama gelmektedir yazar için.

Bu konuyla ilgili biraz daha ayrıntılı bir analizi, Vikipedi’deki “Yabancı” romanı sayfasında bulabilirsiniz.

Roman 100 sayfa olmasına rağmen, benim gözümde biraz ağır bir roman. Yani okuyup bitirirken, zamanında aylarımı alan “Suç ve Ceza” romanını okur gibi hissettim kendimi; karakterin kendi iç dünyasına yolculuğu, işlediği suçtan ötürü insanlara ve dahi kendisine yabancılaşması bana benzer gibi geldi, her ne kadar iki kitabın savunduğu fikir ve görüşler farklı olsa da (“Suç ve Ceza”yı çok uzun zaman önce okumuştum o yüzden pek hatırlamıyorum). O yüzden bu kitabı okurken, eğer sıkılacak veya daralacak olursanız (ki sonlara doğru özellikle bazı yerlerde bayağı sıktığı olabiliyor benden söylemesi), biraz sabırla okumanızı tavsiye ederim.

Son olarak, gelelim Can Yayınları’na... Kitabın cep kitap versiyonunu aldım, hem ucuz, hem kapağı farklı diye, hem de montumun cebine rahatlıkla sığdığı için. Ancak kitabın bu cep kitap versiyonundaki yazım hatalarını ve dil bilgisi aksaklıklarını ne yazık ki es geçemeyeceğim. Cep kitap olduğu için, orijinal baskıdan sonra tekrar çevrilmemiştir diye düşünüyorum, o yüzden kitabın içeriği aynı iken, cep boyut olanında neden bu kadar hata yapılmış, bu kadar -bence- biraz az özveriyle hazırlanmış kitap, bir anlam veremedim. Okurken bazı yerlerde o kadar çok hatalarla karşılaştım ki, acaba Can Yayınları’nın hazırladığı bir kitabı mı okuyorum, yoksa başka yayınevi mi diye düşünmeden edemedim. Kitap cep boy, fiyatı da normal boy olanın yarısı diye özverinin düşürülmemesi gerektiğini düşünüyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder