“The Dark Knight” efsanesinin arkasındaki başarılı isim
Christopher Nolan’ın yapımcılığını üstlendiği “Man of Steel” filminin yönetmen
koltuğunda Zack Snyder, senarist koltuğunda ise David S. Goyer oturuyor. Film
bekleneni hem veriyor, hem vermiyor; orta karar.
Christopher Nolan sanırım “The Dark Knight Rises” filminin
prodüksiyonuyla uğraşırken, Warner Bros’un “Man of Steel” filmiyle
ilgilendiğini belirtmişti ve bu haber, yeni Superman filmini bekleyen
hayranların beklentilerini biraz daha yukarı taşımıştı. Malûm, Batman serisine
el atıp “The Dark Knight” üçlemesiyle ortaya çıkan ve diğer filmleri de büyük
başarı getirmiş olan, sıradışı senaryo ve kurguların adamı Christopher Nolan, “Man
of Steel” filminde yapımcı olarak görev alıyor. Yönetmen koltuğunda yine “300”,
“Watchmen”, “Sucker Punch” gibi aksiyonlu filmlerin (itiraf edeyim, “300”
dışında yönetmenin başka bir filmini izlemedim, sıradaki kelime o yüzden bana
ait olmayabilir) başarılı yönetmeni Zack Snyder yer alıyor. Senaryoya da, “The
Dark Knight” ve “The Dark Knight Rises” filmlerinin hikâyesine katkıda
bulunmuş, son dönemde “Da Vinci’s Demons” adlı televizyon dizisini ortaya
çıkarmış David S. Goyer’ın imzası var. Filmde Russell Crowe, Kevin Costner,
Laurence Fishburne gibi başarılı isimler ve yüzüyle kadrajda etkili biçimde
kendini gösteren, Superman’i canlandıracak olan Henry Cavill yer alıyor.
Böyle bir oyuncu kadrosu ve prodüksiyonda da bu kadar etkili
isim yer aldıktan sonra, “Man of Steel”in çok başarılı bir film olacağı
izlenimi gittikçe arttı.
Açıkçası filmin ilk yarısı, bir Christopher Nolan yapımı
olduğunu buram buram hissettiren, yoğun dramatik öğeler içeriyordu. Karşımızda,
bir önceki “Superman Returns” filmindeki fiyaskodan daha iyi ve etkili bir
hikâye ve kompozisyon olduğu belliydi. Superman, nam-ı diğer Clark Kent, nam-ı
diğer Kal-El’in doğuş hikâyesi, dünyaya yollanışı, dünyada yaşadıkları, kimlik
bunalımı, kimliğini nasıl saklaması gerektiği, neden saklaması gerektiği gibi konular ilk yarıda masaya yatırılan
başlıklardı. Superman neden Superman, onu özel kılan nedir, dünyada onu ne gibi
bir görev bekliyor; bu gibi sorularla ilk yarı tamamlandı.
İkinci yarıda artık aksiyon ön plânda olacaktı, beklenen
buydu. Oldu da; başlarda son derece başarılı bir aksiyon atmosferinin temelleri
atıldı. Ancak sonra ne olduysa, tahminimce filmdeki baş düşman General Zod’un
dünyaya gönderdiği mesajdan sonra (o sahne gerçekten güzel ve etkileyiciydi),
film sapıtmaya başladı! Ana konu; General Zod’un Superman yani Kal-El’i
bulması, onun vasıtasıyla da Kripton’u bulup dünyayı yok ederek kendi gezegenlerini yaratma
çabasıydı. En azından benim anladığım buydu (yanlış anlamış da olabilirim). Ancak yönetmen Zack Snyder ve senarist David S. Goyer’ın filmin ikinci yarısında görevini
layığıyla yerine getiremediğini düşünüyorum, çünkü aynı hikâye dakikalarca bir o
yana, bir bu yana gidip durdu. Derken bir aksiyon başladı ki bu kadar uzun
olur, abartılır! Filmdeki düşmanların Superman’e ve askerlere saldırma
sahnelerinin fazlalığından filmi izlemeye, dahası takip etmeye olanak kalmadı.
Hani Michael Bay’in filmlerinde pek çok sahnede, karede gereksiz patlamalar
olur ya, sırf patlamayla film ilerler; işte aynı öyle bir hâl aldı “Man of
Steel”. Vardığı bir nokta olmaksızın, devamlı ve bilinçsizce bir aksiyon, bir
savaş aldı başını gitti. Yemin ederim, “Transformers: Dark of the Moon”
filmindeki abartılı bina patlamaları, bina çökmeleri, araçların havaya uçması
vb. sahnelerinin aynısı “Man of Steel” filminde de vardı, hem de fazlasıyla.
Bu noktada şunu sorgulamaya başladım; her ne kadar filmin
yönetmeni Zack Snyder olsa da, yapımcı koltuğunda Christopher Nolan oturuyordu
ve Nolan’ın filmlerinde özellikle CGI
yani görsel efektten çokça kaçındığı ve filmlerini daha gerçekçi kılmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir, sırf bu yüzden
filminde mesela kalabalık bir insan ordusu gözükecekse, Nolan o insan kalabalığını
gerçekten yüzlerce hatta binlerce insan toplayarak sağlar. Peki filmlerindeki
gerçeklik olgusunu -film süper kahraman filmi olsa dahi!- mümkün olduğunca
fazla tutmaya çalışan Christopher Nolan, bu film için neden bir şey dememiş? Diyememiş? Bu filmin bu şekilde olmasına
neden müsaade etmiş anlam veremedim. Film zaten Nolan’ın filmlerinde kullanmayı
pek sevmediği IMAX 3D teknolojisiyle çekildiği için (Nolan IMAX yani daha büyük
görüntüyü seviyor, o ayrı) o konuda ayrı bir şaşkınlığım var iken, “Man of
Steel” bittikten sonra “Bu muydu heyecanla beklediğimiz o film?” diye kendi kendimi
sorgular hâle geldim. Şükür ki filmin bitiş sahnesi olayları biraz toparlar,
ancak o sahneye gelene kadarki vasatlık
filmin tamamını kurtarmaya yetmiyor.
Henry Cavill’in oyunculuğu hakkında pek bir şey söyleyemem
belki, bu kendisini daha izlediğim ilk yapım; ancak bir oyuncu bu kadar mı durur?! Cavill’in Superman olduğunu
bilmesek, spor salonunda ağırlık çalışmış da vücut yapmış, karda kışta cıbıldak
gezen, kadınlara karşı o karizmatik ses tonunu kullanan ve 3 numaralı bakışını
atan bir adam sanırdık perdedeki insanı - kaldı ki ben öyle sandım!
Ben 1978, 1980 ve 1983 yapımı Superman filmleriyle büyümüş
olduğum için o filmlerdeki Superman’i canlandıran Christopher Reeve benim için
apayrı bir yerdedir. Elbette ki onunla Henry Cavill’i kıyaslayacak değilim -
filmlerle birlikte hikâyeler de kısmen değişti ve iki oyuncu birbirinin aynısı
olamaz. Ama o filmlerdeki utangaç, hafif sakar, mimikleriyle kendini belli eden
Superman gitmiş, yerine süpermodel bir adam gelmiş gibi. Cavill’den daha fazla
rol yapabilen birini bulamamışlar mı diye düşünmedim değil.
Film bittikten sonra bu kadar olumsuz düşününce acaba ben mi
bir hata yapıyorum, aşırı mı yeriyorum diye düşünerek önce IMDb sayfasını,
ardından Rotten Tomatoes’u ziyaret ettim; IMDb’de muhtemelen Christopher Nolan
veya filmdeki herhangi birinin hayranları oylamaya abanmış olacak ki 10
üzerinden 7.8 almış; Rotten Tomatoes’ta ise Tomatometer %56’yı gösterince haa
dedim, yanlış düşünmüyormuşum. Eleştirmenlerin yorumlarını da okuyunca, filmde
takıldığım, hatalı bulduğum, abartılı bulduğum pek çok noktanın (özellikle
ikinci yarıdaki abartılı savaş ve şiddet sahneleri) eleştirmenler tarafından da
hatalı bulunduğunu görüp bir tek ben değilmişim diye rahatladım.
Filmdeki bir diğer olumlu gelişmelerden biri de,
müziklerinin usta film bestecisi ve müzik prodüktörü Hans Zimmer tarafından
bestelenmiş olması. İlk yarıdaki pek çok sahne ve ikinci yarıdaki keyifli,
kaliteli sahneler Zimmer’ın besteleriyle iyice şaha kalkıyordu, Zimmer’ın ve
sahnelerin hakkını yiyemem.
Filmin devamı gelecekmiş, zaten filmin sonu buna zemin hazırlıyor.
Yönetmen koltuğu yine Zack Snyder, senarist koltuğu da David S. Goyer’a
ayrılmış durumda. Temennim, ilk filmden daha iyi, aksiyonu gereksiz biçimde
abartılmamış, dramatik unsurları ve macerası yerinde bir devam filmi ortaya
çıkarmaları. Gerekirse bu uğurda Christopher Nolan’ın filme müdahale etmesi.
Çünkü bence Nolan, “Man of Steel” filminde hiç müdahale etmemiş, sadece tema
olarak kendi filmlerine yakın bir tema izlemesine katkıda bulunmuş. Bu ekipten
daha başarılı bir iş çıkabilir, bunun için IMAX 3D teknolojisine de ihtiyaçları
yok. Zaten bu teknolojinin filmlere etkisinin olumsuzluğu son dönemde kendini
gösterirken, böyle bir filmin IMAX 3D teknolojisine yaslanması filmi baltalamış
diyebilirim - yapımcıya normalde kazanacağından iki kat daha fazla para
kazandırmak dışında, düzgün kullanılmadığı sürece pek bir marifeti yok!
Son olarak, filmin fragmanı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder