5 Temmuz 2013 Cuma

Man of Steel



“The Dark Knight” efsanesinin arkasındaki başarılı isim Christopher Nolan’ın yapımcılığını üstlendiği “Man of Steel” filminin yönetmen koltuğunda Zack Snyder, senarist koltuğunda ise David S. Goyer oturuyor. Film bekleneni hem veriyor, hem vermiyor; orta karar.


Christopher Nolan sanırım “The Dark Knight Rises” filminin prodüksiyonuyla uğraşırken, Warner Bros’un “Man of Steel” filmiyle ilgilendiğini belirtmişti ve bu haber, yeni Superman filmini bekleyen hayranların beklentilerini biraz daha yukarı taşımıştı. Malûm, Batman serisine el atıp “The Dark Knight” üçlemesiyle ortaya çıkan ve diğer filmleri de büyük başarı getirmiş olan, sıradışı senaryo ve kurguların adamı Christopher Nolan, “Man of Steel” filminde yapımcı olarak görev alıyor. Yönetmen koltuğunda yine “300”, “Watchmen”, “Sucker Punch” gibi aksiyonlu filmlerin (itiraf edeyim, “300” dışında yönetmenin başka bir filmini izlemedim, sıradaki kelime o yüzden bana ait olmayabilir) başarılı yönetmeni Zack Snyder yer alıyor. Senaryoya da, “The Dark Knight” ve “The Dark Knight Rises” filmlerinin hikâyesine katkıda bulunmuş, son dönemde “Da Vinci’s Demons” adlı televizyon dizisini ortaya çıkarmış David S. Goyer’ın imzası var. Filmde Russell Crowe, Kevin Costner, Laurence Fishburne gibi başarılı isimler ve yüzüyle kadrajda etkili biçimde kendini gösteren, Superman’i canlandıracak olan Henry Cavill yer alıyor.

Böyle bir oyuncu kadrosu ve prodüksiyonda da bu kadar etkili isim yer aldıktan sonra, “Man of Steel”in çok başarılı bir film olacağı izlenimi gittikçe arttı.

Açıkçası filmin ilk yarısı, bir Christopher Nolan yapımı olduğunu buram buram hissettiren, yoğun dramatik öğeler içeriyordu. Karşımızda, bir önceki “Superman Returns” filmindeki fiyaskodan daha iyi ve etkili bir hikâye ve kompozisyon olduğu belliydi. Superman, nam-ı diğer Clark Kent, nam-ı diğer Kal-El’in doğuş hikâyesi, dünyaya yollanışı, dünyada yaşadıkları, kimlik bunalımı, kimliğini nasıl saklaması gerektiği, neden saklaması gerektiği gibi konular ilk yarıda masaya yatırılan başlıklardı. Superman neden Superman, onu özel kılan nedir, dünyada onu ne gibi bir görev bekliyor; bu gibi sorularla ilk yarı tamamlandı.

İkinci yarıda artık aksiyon ön plânda olacaktı, beklenen buydu. Oldu da; başlarda son derece başarılı bir aksiyon atmosferinin temelleri atıldı. Ancak sonra ne olduysa, tahminimce filmdeki baş düşman General Zod’un dünyaya gönderdiği mesajdan sonra (o sahne gerçekten güzel ve etkileyiciydi), film sapıtmaya başladı! Ana konu; General Zod’un Superman yani Kal-El’i bulması, onun vasıtasıyla da Kripton’u bulup dünyayı yok ederek kendi gezegenlerini yaratma çabasıydı. En azından benim anladığım buydu (yanlış anlamış da olabilirim). Ancak yönetmen Zack Snyder ve senarist David S. Goyer’ın filmin ikinci yarısında görevini layığıyla yerine getiremediğini düşünüyorum, çünkü aynı hikâye dakikalarca bir o yana, bir bu yana gidip durdu. Derken bir aksiyon başladı ki bu kadar uzun olur, abartılır! Filmdeki düşmanların Superman’e ve askerlere saldırma sahnelerinin fazlalığından filmi izlemeye, dahası takip etmeye olanak kalmadı. Hani Michael Bay’in filmlerinde pek çok sahnede, karede gereksiz patlamalar olur ya, sırf patlamayla film ilerler; işte aynı öyle bir hâl aldı “Man of Steel”. Vardığı bir nokta olmaksızın, devamlı ve bilinçsizce bir aksiyon, bir savaş aldı başını gitti. Yemin ederim, “Transformers: Dark of the Moon” filmindeki abartılı bina patlamaları, bina çökmeleri, araçların havaya uçması vb. sahnelerinin aynısı “Man of Steel” filminde de vardı, hem de fazlasıyla.

Bu noktada şunu sorgulamaya başladım; her ne kadar filmin yönetmeni Zack Snyder olsa da, yapımcı koltuğunda Christopher Nolan oturuyordu ve Nolan’ın filmlerinde özellikle CGI yani görsel efektten çokça kaçındığı ve filmlerini daha gerçekçi kılmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir, sırf bu yüzden filminde mesela kalabalık bir insan ordusu gözükecekse, Nolan o insan kalabalığını gerçekten yüzlerce hatta binlerce insan toplayarak sağlar. Peki filmlerindeki gerçeklik olgusunu -film süper kahraman filmi olsa dahi!- mümkün olduğunca fazla tutmaya çalışan Christopher Nolan, bu film için neden bir şey dememiş? Diyememiş? Bu filmin bu şekilde olmasına neden müsaade etmiş anlam veremedim. Film zaten Nolan’ın filmlerinde kullanmayı pek sevmediği IMAX 3D teknolojisiyle çekildiği için (Nolan IMAX yani daha büyük görüntüyü seviyor, o ayrı) o konuda ayrı bir şaşkınlığım var iken, “Man of Steel” bittikten sonra “Bu muydu heyecanla beklediğimiz o film?” diye kendi kendimi sorgular hâle geldim. Şükür ki filmin bitiş sahnesi olayları biraz toparlar, ancak o sahneye gelene kadarki vasatlık filmin tamamını kurtarmaya yetmiyor.

Henry Cavill’in oyunculuğu hakkında pek bir şey söyleyemem belki, bu kendisini daha izlediğim ilk yapım; ancak bir oyuncu bu kadar mı durur?! Cavill’in Superman olduğunu bilmesek, spor salonunda ağırlık çalışmış da vücut yapmış, karda kışta cıbıldak gezen, kadınlara karşı o karizmatik ses tonunu kullanan ve 3 numaralı bakışını atan bir adam sanırdık perdedeki insanı - kaldı ki ben öyle sandım!

Ben 1978, 1980 ve 1983 yapımı Superman filmleriyle büyümüş olduğum için o filmlerdeki Superman’i canlandıran Christopher Reeve benim için apayrı bir yerdedir. Elbette ki onunla Henry Cavill’i kıyaslayacak değilim - filmlerle birlikte hikâyeler de kısmen değişti ve iki oyuncu birbirinin aynısı olamaz. Ama o filmlerdeki utangaç, hafif sakar, mimikleriyle kendini belli eden Superman gitmiş, yerine süpermodel bir adam gelmiş gibi. Cavill’den daha fazla rol yapabilen birini bulamamışlar mı diye düşünmedim değil.

Film bittikten sonra bu kadar olumsuz düşününce acaba ben mi bir hata yapıyorum, aşırı mı yeriyorum diye düşünerek önce IMDb sayfasını, ardından Rotten Tomatoes’u ziyaret ettim; IMDb’de muhtemelen Christopher Nolan veya filmdeki herhangi birinin hayranları oylamaya abanmış olacak ki 10 üzerinden 7.8 almış; Rotten Tomatoes’ta ise Tomatometer %56’yı gösterince haa dedim, yanlış düşünmüyormuşum. Eleştirmenlerin yorumlarını da okuyunca, filmde takıldığım, hatalı bulduğum, abartılı bulduğum pek çok noktanın (özellikle ikinci yarıdaki abartılı savaş ve şiddet sahneleri) eleştirmenler tarafından da hatalı bulunduğunu görüp bir tek ben değilmişim diye rahatladım.

Filmdeki bir diğer olumlu gelişmelerden biri de, müziklerinin usta film bestecisi ve müzik prodüktörü Hans Zimmer tarafından bestelenmiş olması. İlk yarıdaki pek çok sahne ve ikinci yarıdaki keyifli, kaliteli sahneler Zimmer’ın besteleriyle iyice şaha kalkıyordu, Zimmer’ın ve sahnelerin hakkını yiyemem.

Filmin devamı gelecekmiş, zaten filmin sonu buna zemin hazırlıyor. Yönetmen koltuğu yine Zack Snyder, senarist koltuğu da David S. Goyer’a ayrılmış durumda. Temennim, ilk filmden daha iyi, aksiyonu gereksiz biçimde abartılmamış, dramatik unsurları ve macerası yerinde bir devam filmi ortaya çıkarmaları. Gerekirse bu uğurda Christopher Nolan’ın filme müdahale etmesi. Çünkü bence Nolan, “Man of Steel” filminde hiç müdahale etmemiş, sadece tema olarak kendi filmlerine yakın bir tema izlemesine katkıda bulunmuş. Bu ekipten daha başarılı bir iş çıkabilir, bunun için IMAX 3D teknolojisine de ihtiyaçları yok. Zaten bu teknolojinin filmlere etkisinin olumsuzluğu son dönemde kendini gösterirken, böyle bir filmin IMAX 3D teknolojisine yaslanması filmi baltalamış diyebilirim - yapımcıya normalde kazanacağından iki kat daha fazla para kazandırmak dışında, düzgün kullanılmadığı sürece pek bir marifeti yok!

Son olarak, filmin fragmanı:




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder