9 Ocak 2013 Çarşamba

Dexter olsa ne yapardı?


2006 yılında yayın hayatına başlayan ve 7. sezonunu birkaç hafta önce bitiren Amerikan televizyonunun ve belki de dünya televizyonunun en ünlü seri katili Dexter’ın hikâyesi, aslında bir seri katilin günlüğü; geceleri insan öldürerek içindeki “açlığı” gideren masum bir Amerikan vatandaşı, gizli bir kahraman ve hatta içimizden biri...

Dexter’ın yaşam biçimini biraz Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı romanındaki Raskolnikov’un yaşam biçimiyle benzer buluyorum; ikisi de katil, ikisi de suçluluk duygusuyla hareket ediyor, pişmanlık duyuyor, ikisinin de iç çatışmaları var.



İyilik meleği seri katil Dexter

Ancak beni Dexter’a çeken, belki de diğer pek çok izleyicide olduğu gibi, o naif, o saf “adaleti yerine getirme” olgusu. Dexter, gözlerinin önünde annesi katledilmiş ve onun kan gölünde bulunmuş bir çocuk, yani bir küçüklük travması var ve bu travma onu insan öldürmekten haz alan biri haline getiriyor. Ama tabii onu annesinin öldüğü olay yerinden kurtaran ve üvey oğul olarak yetiştiren babası Harry, onun bu dürtüsünü öğrenerek ona bazı prensipler, bazı kodlar ezberletiyor. Belki de sırf bu yüzden, Dexter vahşi cinayetler işleyen azılı bir seri katil kimliğine sahip olabilecekken, masum bir gizli kahraman kimliğine bürünmüş oluyor. Yani Dexter; kanunların elinden kurtulmayı başarmış seri katilleri avlayan bir seri katil. Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığından yola çıkacak olursak, Dexter da haliyle sevap işleyen bir iyilik meleğine dönüşmüş oluyor.


“Düşünüyorum, o halde katilim.”


Dexter'ın, dahası şovun ruh halini en iyi yansıtan şey de dizinin giriş jeneriği olabilir. Göz atalım:



Fark edebileceğiniz üzere; dizi bir seri katilin yaşantısını anlattığı halde, jenerik oldukça eğlenceli, resmen izleyiciyle dalga geçen, Dexter'ın rutin yaşantısını en iyi anlatan sahnelerden oluşan bir klip. Videonun sıradan bir kişinin sabah rutinini anlattığı halde, objelere, lekelere -özellikle kırmızı lekelere- yakın planla dikkat çekmesi gözlerden kaçmıyor; Dexter'ın çenesinde oluşan kesikten akan kan, lavaboya damlayan kan, tavaya atılan et, etin bıçakla parçalanması, pişirilen yumurtaya sıkılan ketçap, greyfurtun kesilirken kan rengindeki suyunun fışkırması. Bunların hepsi Dexter'ın bilinçaltındaki kan ve şiddet olgularına vurgu yapıyor olabilir. Bunların yanı sıra, videoda her şeyin ayrı ayrı detaylı olarak gösterilmesi de, Dexter'ın cinayetlerinde detaya önem verdiğine vurgu yapıyor olabilir. Neticede bir katilin her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp ("Şeytan ayrıntıda gizlidir!") öyle hareket etmesi beklenir ve şimdiye kadar çekilmiş pek çok seri katil dizi ve filmlerinde de bu detaylara önem verilmiştir.


Bu durumda Dexter olsa ne yapardı?

Dexter'ın, babası Harry tarafından öğretilen kodlarla psikopat bir katliam makinesi olabilecekken, adaleti yerine getiren ve mantıklı da düşünebilen bir birey haline geldiğini söyledim. Bu kodların başlıcası ve Dexter’ı Dexter yapan şey; topluma zarar veren, başkalarını öldüren insanları öldürmek. Bu çok basit bir kural gibi gözükebilir, ama değil. Dexter’ın sezonlar boyunca öldürme eylemini gerçekleştirmesindeki yegâne kural, öldüreceği kişilerin toplumda gerçekten zararlı kişiler olması. Sırf bu altın kural vesilesiyle Dexter’ın, üst paragrafta da bahsettiğim üzere Raskolnikov tarzı iç hesaplaşması ve çatışması bütün bölümlerde rahatlıkla görülebiliyor; bir kurban çıkıyor karşımıza ve Dexter bu kişinin neden kurban olabileceğiyle ilgili kafasında hesaplamalar yapıyor. İlk sorusu ise; “Bu durumda Dexter olsa ne yapardı? (What would Dexter do?)” (kaynak http://www.urbandictionary.com/define.php?term=what%20would%20dexter%20do%3F). Bunu daha çok, suçlu olduğu belli birini tespit ettiğinde içinden gelen öldürme dürtüsüne karşılık olarak kendisine soruyor ve soruyu öteki sorular takip ediyor: acaba kurban, Dexter’ın kodlarına uyuyor mu? Nasıl öldürmesi gerekir? Öldürmeden önce ve öldürdükten sonra ne tür sonuçlar olabilir?



Ritüelle öldürme

Dexter’ı Dexter yapan özelliklerden biri de, kurbanını öyle sahne hazırlayıp öldürüyor ki, ölen kişi yaptıklarından ötürü öldüğünü anlayabiliyor. Yine babasının öğrettiği kodlar ve kurallar vesilesiyle, Dexter kurbanını öldüreceği yeri naylonlarla donatıyor, böylece etrafta cinayete dair hiçbir iz olmayacak. Ardından ortamı, kurbanın işlemiş olduğu cinayet veya suçlarla alâkalı olan masum kişilerin fotoğraflarıyla dolduruyor.



Katilin takip edilip tenhada kıstırılarak iğneyle uyutulması...



Onu masaya çıplak yatırıp vücudunun belli bölgelerini naylonla sararak paketlemeye hazır hale getiriyor ve kurbana, esasında kendisi de katil olan bir kurbana onun onun yaptıklarını, onun kurbanlarını anlatıp işlerin neden bu noktaya geldiğini açıklıyor.

Sonra kurbanın vücudundan bir kan parçası alıyor. Öldürdüğü insanların kanını toplamak Dexter için çok önemli.



Ardından kurbana, “Onca insanı öldürdün, zarar verdin, şimdi de sen öleceksin,” minvalinde bir konuşma ve sonrasında...



Ruhuna el Fatiha... Dexter’ın içindeki dizginlenmiş olan öldürme dürtüsü kendini iyi bir amaç için gün yüzüne çıkarıyor. Böylece Dexter, günah işleyeni cezalandıran bir sisteme dönüşmüş oluyor- tabii elinde olmadan.


“Öldüreni öldürürüm, kanımda var.”


Öldürdükten sonra da kurbanı parçalara ayırıp torbalara sararak kendi botuyla Miami iskelesinden denize açılıyor ve açıklarda bir yerlerde parçaları denize bırakıveriyor... Finito!


Ben seri katilim, beni de aranıza alır mısınız?

Peki böyle bir insan, bir seri katil aynı zamanda sıradan bir hayat yaşayabilir mi? İşte dizi bunu anlatan koca bir hikâye... Nasıl ki Superman’in, Batman’in sivil hayatta bilinmemeleri, kimliklerini gizlemeleri gerekiyorsa, Dexter’ın da seri katil kimliğini sivil hayatta gizlemesi gerekiyor- ve bu o kadar da kolay değil!


“Katilin kim olduğunu biliyorum, ama sülemem! 
Ben öldürecem!”


Gerçi kendini gündüz yaşantısında kamufle edecek oldukça başarılı bir işi var; Miami Metro Polis Departmanı için çalışan Adli Tıp Kan Analiz Uzmanlığı.


“İşimi seviyorum, sigortam var, maaş da kan da dolgun.”


Zaman zaman Dexter, neden insan öldürdüğünü de sorguluyor. Ya da neden öldürmesi gerektiğini, nasıl öldüreceğini. Bazen de yakayı nasıl kurtaracağını. Ama bunların hepsi dizi içinde öyle bir kurguyla, öyle bir anlatımla gerçekleştiriliyor ki, bir peri masalı dinler gibi, eğlenceli bir anlatımla bir seri katilin yaşantısına ortak oluyoruz. Dexter’ın dünyanın en çok beğenilen seri katili olmasının sırrı da burada yatıyor. Yoksa insanlar neden bir seri katili sevsinler ki? Dünya tersine mi döndü?! Ama işte, Dexter olunca akan kan duruyor.


Adam öldürmek kötü, aile sahibi olmak paha biçilemez!

Dexter’ı dengeleyen etkenlerden biri de hiç şüphesiz aile. Kardeşi Debra Morgan,


“Hastır Dexter!”


ve sevgilisi/eşi Rita Morgan olduğu sürece, Dexter’ın hayatta belli bir amacı var.


“Sana kanım kaynadı Dexter oğlan.”


Ama tabii her ne kadar bir ailesi olsa da, Dexter kendini zaman zaman bir canavar olarak gördüğü için insanî duyguların nasıl bir şey olduğunu öteki insanlar gibi bilmiyor ve kendini daha insancıl hale getirmek için büyük bir çaba sarf ediyor. Kendini dizginlemeye çalışıyor. İşte o meşhur “Dexter olsa ne yapardı?” sorusu da bu dizginlemenin bir ürünü.


“Dexter olsa ne yapardı? Kanı kaynardı.”


Dexter'ın bir ailesi, değer verdiği insanların olması da, onun katil kimliğini çok iyi gizlemesinde etkin rol oynuyor, çünkü Dexter hayatındaki iki kadına, Debra ve Rita'ya değer veriyor. Birine değer vermek bir insanın en büyük zaafı olabilir; Dexter için de bu sevgi ve ilgi onun en büyük zaafı oluveriyor. Dizi boyunca da sürekli olarak Dexter acaba yakalanacak mı? Acaba sırrı ortaya çıkacak mı? diye düşünüp duruyoruz Dexter'la beraber, çünkü Dexter için güvenini kazandığı insanların bu güvenini korumak ve kollamak çok önemli.


"Evli, mutlu ve çocuklu bir seri katil olmak istiyorum.
Çok mu?"


Akacak kan damarda durmaz

Miami Metro Polis Departmanı’nda kan analisti olarak çalışmak onun en büyük avantajı, çünkü bu sayede hem olay yerindeki kan örneklerinden ve sıçrayışından cinayetin yöntemini tahmin edebiliyor, hem de bu departman sayesinde katilleriyle ilgili kendi küçük araştırmasını yapabiliyor.


“Kan tam buradan sıçramış olsaa... olsaa... 
ortada bir cinayet var demektir.”


Yani hayatının çoğu, küçüklüğünden itibaren kanla kaplı olan Dexter için pek çok şeyin kana bağlanması veya kanla ilgili olması kaçınılmaz oluyor, kurbanlarından biriktirdiği kan örneklerine kadar. İnsan pul koleksiyonu falan yapar değil mi? Kan koleksiyonu ne alâkâ?!



Dexter için çok alâka. Çocukluğundan beri annesinin gözleri önünde öldürülmesinin yaşatmış olduğu travmanın gizliden gizliye içinde yaşayan biri olarak, babası Harry tarafından öldüreceği kişileri sadece katiller arasından, özellikle de yasadan kaçabilmiş olanlardan seçmesi konusunda yönlendirmiş olması onun kanla arasındaki ilişkiyi negatif olabilecekken pozitif bir noktaya yönlendiriyor.





“Dexter tikkatli düşün, herkesi değil 
yalnızca hak edenleri öldürecen.”


Hani insan çocukluğunda ne yaşadıysa, ne gördüyse ömrü boyunca buna dayalı olarak yaşar derler ya; işte Dexter’ınki de aynı hesap. Ona acıyın diye söylemiyorum, ama azılı bir seri katil olup dehşet saçabilecekken, bunu daha adil bir dünya yaratabilmek için fırsata dönüştürme çabasını takdir etmek de gerekir. Neticede yiğidi öldür, hakkını ver.


“E öldür didin?”


“Öldürmek” kelimesini Dexter’ın yanında doğru kullanmakta fayda var.

Neyse, böyleyken böyle a dostlar... Adaletin kimi zaman adaletsizliği yarattığı (yaratabildiği) bir dünyada, çatlaklar bulunan adaleti yerine getirme görevi de adaletsiz davranışlarda bulunan bir kişinin adaletli olması sağlanarak gerçekleştirilebilir. Anladın? Yani adaletteki adaletsizlik, adaletsiz kişinin adaletsizi avlayarak adalet sağlamasıyla mümkündür. Bunu bence en açık biçimde Dexter anladı, dimi Dexter? Neticede bir seri katil olup dünyanın en sevileni olmak her yiğidin harcı değildir (bu 'yiğit', üstteki 'yiğit'le aynı olabilir de, olmayabilir de).


“Öldürmeye gittim gelicem.”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder