4 Nisan 2013 Perşembe

Yasağın ilk kuralı onu çiğnemektir.



Yasak, insanı bir şeyi yapmaya en çok teşvik edici etkenlerden biridir kesinlikle. Bir şey yasak olduğunda onu yapmanın hazzı, genelde yapılabiliyor olduğundakinden çok daha fazladır. Kural çiğniyor olmak, insanın içinde alevlenen özgürlük ve isyan duyguları, birilerinin sizi uyaracağını bilerek buna karşı gelme hissi vb. pek çok şey yasağın delinmesi için önemli bir faktördür.





Mesela sigara içmenin yasak olduğu bir ortamda, o yasak tabelasını görüp illa da içmek isteyen kim yoktur ki? Yapılması doğru olduğu için söylemiyorum, ancak onun yasak olması bile denemeye değer bir hareket. Bir kere bizim ülkemizdeki yasakçı zihniyet bunu pekiyi bilmez, fakat bir şeyi yasaklamak, o şeyin sübliminal olarak reklamını da yapmaktır bir bakıma. Hani “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek” derler ya, işte o hesap: insanların aklında bir şey yokken onu gündeme getirip “Ama yasak!” demek, o şeyi yapmaya daha fazla teşvik edicidir.




Bunun şöyle bir örneği olabilir; herhangi bir yerin belli bir noktasında “Basmayınız!”, “Dokunmayınız!” ibareli kırmızı bir düğme olursa insan ona basmak ister, devamında ne olacağını merak eder çünkü. “Merak kediyi öldürür” lafı da buradan gelmektedir. Bakın gördüğünüz gibi deyimler, özdeyişler falan hep “Yapma! Etme! Merakına yenik düşme! Olmayacak işlere kalkışma!” şeklinde uyarılarla dolu. E bir şeyi 40 kere yapma etme denirse, 41’inci seferde insan onu yapar.

Sınavlarda da kopya çekmek yasaktır mesela, herkes kendi bildiğinden sorumludur. Sırf bu yüzden kopya çekme oranları okul çağında bir hayli fazladır, hatta öğrenci kendini eğitim açısından değil ama kopya açısından geliştirir, kafa edebiyata, tarihe, coğrafyaya değil de, kalemin içine kopyayı nasıl koyarım, silgiye nasıl kopya yazarım, sıranın altından defteri açıp nasıl bakarım gibi sorulara çalışmaya başlar. Şu aşağıda örneğini göreceğiniz son teknolojiyle hazırlanmış kopya çekmelik hesap makinesi nasıl ortaya çıktı sanıyorsunuz?




Dediğim gibi, yasağın, sansürün kimi insanlarda maceracı ve isyankâr duyguları harekete geçirdiği gibi bir gerçek var. “Yapsam ne olacak ki?”… “Bassam ne olacak ki?”…

Mesela Amerikan televizyon kanalı TNT’nin 2012 yılındaki “A Dramatic Surprise on a Quiet Square” adlı iki adet reklam çalışması, bu anlattığım yasak meselesine tersten bir bakış açısı sunuyor. Adamlar bu sefer, “Hadi bir dokun hele, hadi dokun…” diyerek karşı tarafı teşvik ediyor.


BİRİNCİ REKLAM:



İKİNCİ REKLAM:



Bunların yanı sıra, çocukların yemekten önce tatlı veya şeker yeme istek ve arzuları da hep bu sebeptendir. Anne baba tarafından bir defa “Yemekten önce tatlı şeker yenmez!” diye uyarıldıkları vakit, çocuklar o tatlıyı yemek isteyecektir. Mesela yemekten önce tatlı yemek yasak olmasa (ki bu yasak da, tatlı önce yenirse karın doyar yemek yenmez ondan), çocuk bir kere yer, iki kere yer, üçüncüde artık belki canı bile istemez; ancak yasak olduğu vakit bu durum çocuğun zihnindeki yasak bölgeyi dürtüp harekete geçirerek daha fazlasını istemesine sebep olacaktır.

İşe geç gidip erken çıkmak da yasaktır. Patron veya kapıdaki güvenlik sizi dizinizden vuracağı için değil, çalışanların geneli için koyulan bazı kurallar vardır ve bunlara herkesin uyması şirketteki çalışma potansiyeli ve performansını artırmaktadır. Sabah saat 9’dan sonra gelmek yasaktır, kurallara aykırıdır, geciktiğinizde içinizde bir suçluluk duygusu olur ve başka zaman o saatte bir işiniz hiç olmasa bile geç kaldığınız gün size illa verilen/verilecek bir iş olacaktır ve bu yüzden azar da işitirsiniz (“Murphy’nin Otuz Boku). Ama yine de, yasak olmasına rağmen, saat 9’dan sonra işe gitmenin getirdiği o kural yıkmanın verdiği rahatlık tarif edilemez.

İlla "Bu yasaktır!" denmediği halde, toplumsal olarak zihnimize işlenen bazı yazılı olmayan kurallar, normlar vardır. Coca Cola Light için çekilen şu reklamda da kurallara karşı koyan, toplumsal beklenti ve yasakları delen insanların “Ben buradayım!” deyişlerini görebilirsiniz:




Yani konulan belli bir yasağı delmek insanlara haz veriyor, onlara bir kimlik kazandırıyor aynı zamanda. Tarih boyunca bakarsanız zaten kahramanların bir kısmı dönemin yasaklarına başkaldırmış, isyan etmiş ve karşı koymuş kişilerdir. Yani bir şeyi yasaklarken, sansürlerken iyi düşünmekte fayda var; yasak bazen geri tepebilir.

Yasaklasak da mı saklasak?


"STOP!"

Yasaklamasak da mı saklasak?


"DON'T STOP BELIEVIN'!"


Yine yasak kelimesini sadece bir şeyi yasaklamak değil de, toplumsal normların dışına çıkmamak olarak ele alırsak; üniversiteye gitmek ve üniversiteyi bitirmek hâlâ pek çok toplumda aileler tarafından “iyi evlat” olmak için bir kıstastır. Ama bu kuralı yıkan Steve Jobs, Bill Gates, Marc Zuckerberg gibi dâhiler ve aklını kullananlar, üniversiteyi bitirmek yerine direkt olarak hayata atılıp doğrularla yanlışlarla bir yerlere gelmişlerdir ve dünyanın en zengin insanları arasına girmişlerdir. Normalde bakıldığında üniversiteyi yarıda bırakmaları pek çok insan ve aile için yanlış örnek olarak gözükebilir, ancak üniversiteyi bitirmenin çok doğru bir örnek olduğunu kim söyledi?




Aynı muhabbet internet üzerinden porno seyretmek ve bunun yasaklanmasıyla da ilgili olabiliyor. Konuyla ilgili bir haber manşet oluyor ve Türk halkı haftalarca, hatta aylarca internet üzerinden pornoyu, ya da herhangi başka bir sakıncalı içeriği, kısacası interneti kısıtlayıp kısıtlamamayı konuşuyor. Porno da, diğer pek çok ülkeye kıyasla, Türkiye’de yasak/yasaklı olan internet içeriği kategorisinde. Bunun yasak veya sakıncalı olması doğru mu değil mi bu tartışılır, ancak bunun genel olarak sakıncalı görülmesi ve bunun memleketteki bazı bölgelerde yaşayan insanlar tarafından çiğnenmesi ve hatta bunun gazetelerin manşetine çıkması, insanların porno seyretmelerine veya yasaklı içerik barındıran sitelere girmelerine neden oluyor. Neden? Çünkü yasak olan bir şey varsa bunu çiğnemenin dayanılmaz hissi vardır, bu her ne olursa olsun…

Yasağın ilk kuralının çiğnemek olmasının sebeplerinden biri de hiç şüphesiz, reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıdır. Bir şeyin iyi yanlarını tanıtmak ne kadar reklamını iyi yapmaksa, kötü yanlarını yasaklayıp “Bakmayın! Yapmayın! Etmeyin!” demek de reklamını o kadar kötü yapmaktır. Coca Cola’yla ilgili yıllardır “Böcek kabuğundan yapılıyor, içinde [bilmemne] maddesi var, kötü bir şey içmeyiniz!” deniyor ve fakat Coca Cola’nın satış rakamları bir hayli yukarıda. 2010 raporlarına göre her gün 1.7 milyar Coca Cola satılıyor. Hakkındaki böcek kabuğu veya zararlı madde uyarı ve ikazları, Coca Cola’nın satışlarında olumlu bir etki yaratıyor mudur? Bilemeyiz (araştırırsak belki biliriz).

Bir de “Zevk veren her şey zararlıdır, yasaktır” gibi bir olgu var ne yazık ki. Bir şeyi yapacağımız zaman onun olumlu veya olumsuz etkilerine bağlı olarak yasak olup olmadığını öğreniyoruz. Ancak genel olarak fark ettiyseniz, yasak olan pek çok şey zevklidir. Zevk verdiği için yasaktır demiyorum, yasak olmasına rağmen zevk verebilir – hatta belki de kimi zaman sırf yasak olduğu için onu yapmak zevk verici bir şeydir, olamaz mı?

Filmlerde, dizilerde bile konu olan bir meseledir yasakları çiğnemek. Yasak olan bir şey yapılmadan zaten bir filmin veya dizinin, veya bir romanın diyelim, devam etme olasılığı var mıdır? Varsa bile, yasak olmadığında yapılmasının yanında yüzde kaçtır? Mesela klasik Türk dizilerini ele alalım; bizlere ailemiz tarafından öğretilen ilk şeylerden biri başkalarının konuşmalarını dinlememektir, neticede herkesin özeli var; ancak Türk dizilerinin belkemiği olan şey, kapı eşiğinden, kapı aralığından iki karakterin konuşmasını gizlice (sinsice) dinlemektir. Bir yanlış anlaşılma veya sırrın üçüncü bir şahıs tarafından duyulması bir diziye en az 5-6 bölümlük (daha sündürülürse 10 bölüm bile!) malzeme verebilir. Kurtlar Vadisin’de neden “İki kişinin bildiği sır değildir” deniyordu sanıyorsunuz? İşte bu yüzden! Senaristler de biliyor ki insan yasakları çiğnemekten zevk alıyor, bunu hobi olarak yapan bile var! Bu sebeple diyorlar ki; “Sırrınız içinizde kalsın, 2. bir kişiyle paylaşmayınız, olası 3. kişilerin mesuliyetinden sorumlu değiliz.” “Aşk-ı Memnu” dizisi nasıl sürüyor? 3-4 bölümde bir birileri kapı aralığından ötekileri dinliyor. Ya da “Yaprak Dökümü”? “Ezel”? Komedi dizileri/sitcomlarda da aynı durum geçerli; yasağı çiğneyip kapı aralığından dinlemeyi geçtim, bir de yanlış duyup veya yanlış yorumlayıp buna göre hareket eden karakterler var ki en az bi’ yarım sezonluk malzemesi var onun.




Yasakları çiğnemenin neticelerine dayalı olarak da bir atasözümüz vardır meşhur: sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Bu laf, yasak delenler için son derece uygun olabilir; neticede deneyimleyip o şeyin yasak olduğuna/olması gerektiğine kanaat getirme gibi bir durum da söz konusu. Hani en basit örnekte derler ya çocuğun ateşe dokunmasını yasaklasanız bile çocuk ateşe dokunur, ne zaman ki ateşten eli yanar, onun yasak olması gerektiğini kendi kafasında oluşturur. Artık siz isteseniz de istemeseniz de çocuk ateşe dokunmaz. Yani bir şeyi denemeden onu başkalarına yasak etmek, deneyip de olumsuz sonuçlarından etkilendikten sonra kişinin kafasında yarattığı yasağın yanında hafif kalabiliyor.

Yasakları çiğnememek, “Dövüş Kulübü”nü bilip onun hakkında konuşmamak kadar zor bir şeydir; insanın içini yer, kemirir. Bütün yasakların çiğnendiğinde bilimsel olarak (fiziksel, kimyasal, biyolojik) olumsuz etkileri olsa, insanlar belki yasakları çiğnemeyi azaltabilirler ve herkes mutlu mesut yaşar, belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur yazılarda iklim değişir Akdeniz olur, gülümseyin, ehe! Yok öyle bir şey!



Eğer bir yasak varsa icabında çiğnenecektir. Çiğnemeyeceksek niye yasak goyuyon gardaş?! Zararlı ki, sakıncalı ki yasaklıyorsun, e ben onu denemeden zararlı veya sakıncalı olduğunu nerden bilicem? Denemeden olur mu? Sen gapalı alanlarda sigara yassağı goyunca vatandaş özenmüyür mü? İçmiycek mi? Sigara yassağı, içmeyen gişiyi olduğu kadar içen gişiyi niye düşünmüyür? Sonra bir de porno sitelere girmek yassak, sakıncalı… Eee o beni merak ettiriyür şinci ben orada ne olduğunu bilmeden niye girmemem gerektiğini nereden bilecüğüm? Bir gireyim bakayım, sakıncalı bulursam yasaktır zaten girmem, demi?

Yukarıda yasaklar ve çiğnenmesi konusunda mikrofon uzattığımız bir vatandaşın olası bir cevabı yer alıyor. Böyleyken böyle. Yasakların birinci kuralının onları çiğnemek olduğunu bilerek neyi yasaklayıp yasaklamayacağımıza, aynı zamanda yasağın belki de nereye kadar fikir özgürlüğü kapsamında olabileceğine doğru karar verirsek yasağın yerinde bir hareket olduğunu gözlemlemiş oluruz. Nitekim fikir özgürlüğüyle ilgili konularda getirilen yasak ve sansür benzeri uygulamalar geri teptiği gibi, fikir özgürlüğü kapsamında konuşmaya dair yeni ve aykırı yöntemleri de beraberinde getiriyor. Hem biz kimiz ki yasak koyacağız? Hangi otorite?

Dipnot: yemektenöncetatlıyemeyin, yerleretükürmeyinçöpatmayın, kapalıalanlardaveyasakyerlerdesigaraiçmeyin, yasakolanyerlerdenpornoyavediğersakıncalısiteleregirmeyin, sınavlardakopyaçekmeyinoturupadamgibidersinizeçalışıneşekliketmeyin, ortadabasılmamasıgerekenkırmızıbirdüğmevarsabasmakiçinokadardaheveslenmeyin, g*tegirenşemsiyeaçılmazdenemeyekalkışmayın, kırmızıışıktageçmeyin, işinizevaktindegidipvaktindeçıkın… Ayrıca yassah gardeşim yassah! Ama yasakları delmeden de olmaz ki? Kaç kere yaşayacağız, bir kere geldik bu dünyaya! (“You only live once”).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder