Yasak, insanı bir şeyi
yapmaya en çok teşvik edici etkenlerden biridir kesinlikle. Bir şey yasak
olduğunda onu yapmanın hazzı, genelde yapılabiliyor olduğundakinden çok daha
fazladır. Kural çiğniyor olmak, insanın içinde alevlenen özgürlük ve isyan
duyguları, birilerinin sizi uyaracağını bilerek buna karşı gelme hissi vb. pek
çok şey yasağın delinmesi için önemli bir faktördür.
Mesela sigara içmenin yasak
olduğu bir ortamda, o yasak tabelasını görüp illa da içmek isteyen kim yoktur
ki? Yapılması doğru olduğu için söylemiyorum, ancak onun yasak olması bile denemeye değer bir hareket. Bir kere bizim
ülkemizdeki yasakçı zihniyet bunu pekiyi bilmez, fakat bir şeyi yasaklamak, o
şeyin sübliminal olarak reklamını da yapmaktır bir bakıma. Hani “Eşeğin aklına
karpuz kabuğu düşürmek” derler ya, işte o hesap: insanların aklında bir şey
yokken onu gündeme getirip “Ama yasak!” demek, o şeyi yapmaya daha fazla teşvik
edicidir.
Bunun şöyle bir örneği
olabilir; herhangi bir yerin belli bir noktasında “Basmayınız!”, “Dokunmayınız!”
ibareli kırmızı bir düğme olursa insan ona basmak ister, devamında ne olacağını
merak eder çünkü. “Merak kediyi öldürür” lafı da buradan gelmektedir. Bakın
gördüğünüz gibi deyimler, özdeyişler falan hep “Yapma! Etme! Merakına yenik
düşme! Olmayacak işlere kalkışma!” şeklinde uyarılarla dolu. E bir şeyi 40 kere
yapma etme denirse, 41’inci seferde insan onu yapar.
Sınavlarda da kopya çekmek
yasaktır mesela, herkes kendi bildiğinden sorumludur. Sırf bu yüzden kopya
çekme oranları okul çağında bir hayli fazladır, hatta öğrenci kendini eğitim
açısından değil ama kopya açısından geliştirir, kafa edebiyata, tarihe,
coğrafyaya değil de, kalemin içine kopyayı nasıl koyarım, silgiye nasıl kopya
yazarım, sıranın altından defteri açıp nasıl bakarım gibi sorulara çalışmaya
başlar. Şu aşağıda örneğini göreceğiniz son teknolojiyle hazırlanmış kopya
çekmelik hesap makinesi nasıl ortaya çıktı sanıyorsunuz?
Dediğim gibi, yasağın,
sansürün kimi insanlarda maceracı ve isyankâr duyguları harekete geçirdiği gibi
bir gerçek var. “Yapsam ne olacak ki?”… “Bassam ne olacak ki?”…
Mesela Amerikan televizyon
kanalı TNT’nin 2012 yılındaki “A Dramatic Surprise on a Quiet Square” adlı iki
adet reklam çalışması, bu anlattığım yasak meselesine tersten bir bakış açısı
sunuyor. Adamlar bu sefer, “Hadi bir dokun hele, hadi dokun…” diyerek karşı
tarafı teşvik ediyor.
BİRİNCİ REKLAM:
İKİNCİ REKLAM:
Bunların yanı sıra,
çocukların yemekten önce tatlı veya şeker yeme istek ve arzuları da hep bu
sebeptendir. Anne baba tarafından bir defa “Yemekten önce tatlı şeker yenmez!”
diye uyarıldıkları vakit, çocuklar o tatlıyı yemek isteyecektir. Mesela
yemekten önce tatlı yemek yasak olmasa (ki bu yasak da, tatlı önce yenirse
karın doyar yemek yenmez ondan), çocuk bir kere yer, iki kere yer, üçüncüde
artık belki canı bile istemez; ancak yasak olduğu vakit bu durum çocuğun
zihnindeki yasak bölgeyi dürtüp
harekete geçirerek daha fazlasını istemesine sebep olacaktır.
İşe geç gidip erken çıkmak da
yasaktır. Patron veya kapıdaki güvenlik sizi dizinizden vuracağı için değil,
çalışanların geneli için koyulan bazı kurallar vardır ve bunlara herkesin
uyması şirketteki çalışma potansiyeli ve
performansını artırmaktadır. Sabah saat 9’dan sonra gelmek yasaktır,
kurallara aykırıdır, geciktiğinizde içinizde bir suçluluk duygusu olur ve başka
zaman o saatte bir işiniz hiç olmasa bile geç kaldığınız gün size illa
verilen/verilecek bir iş olacaktır ve bu yüzden azar da işitirsiniz (“Murphy’nin
Otuz Boku). Ama yine de, yasak olmasına rağmen, saat 9’dan sonra işe gitmenin getirdiği o kural yıkmanın verdiği rahatlık
tarif edilemez.
İlla "Bu yasaktır!"
denmediği halde, toplumsal olarak zihnimize işlenen bazı yazılı olmayan
kurallar, normlar vardır. Coca Cola Light için çekilen şu reklamda da kurallara
karşı koyan, toplumsal beklenti ve yasakları delen insanların “Ben buradayım!”
deyişlerini görebilirsiniz:
Yani konulan belli bir yasağı
delmek insanlara haz veriyor, onlara bir kimlik kazandırıyor aynı zamanda.
Tarih boyunca bakarsanız zaten kahramanların bir kısmı dönemin yasaklarına
başkaldırmış, isyan etmiş ve karşı koymuş kişilerdir. Yani bir şeyi
yasaklarken, sansürlerken iyi düşünmekte fayda var; yasak bazen geri tepebilir.
Yasaklasak da mı saklasak?
"STOP!"
Yasaklamasak da mı saklasak?
"DON'T STOP BELIEVIN'!"
Yine yasak kelimesini sadece
bir şeyi yasaklamak değil de, toplumsal normların dışına çıkmamak olarak ele
alırsak; üniversiteye gitmek ve üniversiteyi bitirmek hâlâ pek çok toplumda
aileler tarafından “iyi evlat” olmak için bir kıstastır. Ama bu kuralı yıkan
Steve Jobs, Bill Gates, Marc Zuckerberg gibi dâhiler ve aklını kullananlar,
üniversiteyi bitirmek yerine direkt olarak hayata atılıp doğrularla yanlışlarla
bir yerlere gelmişlerdir ve dünyanın en zengin insanları arasına girmişlerdir.
Normalde bakıldığında üniversiteyi yarıda bırakmaları pek çok insan ve aile
için yanlış örnek olarak gözükebilir, ancak üniversiteyi bitirmenin çok doğru bir örnek olduğunu kim söyledi?
Aynı muhabbet internet üzerinden porno seyretmek ve bunun yasaklanmasıyla da ilgili olabiliyor. Konuyla ilgili bir haber
manşet oluyor ve Türk halkı haftalarca, hatta aylarca internet üzerinden pornoyu, ya da herhangi başka bir sakıncalı içeriği, kısacası interneti kısıtlayıp kısıtlamamayı konuşuyor. Porno
da, diğer pek çok ülkeye kıyasla, Türkiye’de yasak/yasaklı olan internet
içeriği kategorisinde. Bunun yasak veya sakıncalı olması doğru mu değil mi bu
tartışılır, ancak bunun genel olarak sakıncalı görülmesi ve bunun memleketteki
bazı bölgelerde yaşayan insanlar tarafından çiğnenmesi ve hatta bunun
gazetelerin manşetine çıkması, insanların porno seyretmelerine veya yasaklı içerik barındıran sitelere girmelerine neden oluyor. Neden? Çünkü yasak olan bir şey varsa bunu çiğnemenin dayanılmaz hissi vardır, bu her ne olursa olsun…
Yasağın ilk kuralının çiğnemek
olmasının sebeplerinden biri de hiç şüphesiz, reklamın iyisi kötüsü olmaz
mantığıdır. Bir şeyin iyi yanlarını tanıtmak ne kadar reklamını iyi yapmaksa,
kötü yanlarını yasaklayıp “Bakmayın! Yapmayın! Etmeyin!” demek de reklamını o
kadar kötü yapmaktır. Coca Cola’yla ilgili yıllardır “Böcek kabuğundan
yapılıyor, içinde [bilmemne] maddesi var, kötü bir şey içmeyiniz!” deniyor ve
fakat Coca Cola’nın satış rakamları bir hayli yukarıda. 2010 raporlarına göre her gün 1.7
milyar Coca Cola satılıyor. Hakkındaki böcek kabuğu veya zararlı madde
uyarı ve ikazları, Coca Cola’nın satışlarında olumlu bir etki yaratıyor mudur?
Bilemeyiz (araştırırsak belki biliriz).
Bir de “Zevk veren her şey
zararlıdır, yasaktır” gibi bir olgu var ne yazık ki. Bir şeyi yapacağımız zaman
onun olumlu veya olumsuz etkilerine bağlı olarak yasak olup olmadığını
öğreniyoruz. Ancak genel olarak fark ettiyseniz, yasak olan pek çok şey
zevklidir. Zevk verdiği için yasaktır demiyorum, yasak olmasına rağmen zevk
verebilir – hatta belki de kimi zaman sırf yasak olduğu için onu yapmak zevk
verici bir şeydir, olamaz mı?
Filmlerde, dizilerde bile
konu olan bir meseledir yasakları çiğnemek. Yasak olan bir şey yapılmadan zaten
bir filmin veya dizinin, veya bir romanın diyelim, devam etme olasılığı var
mıdır? Varsa bile, yasak olmadığında yapılmasının yanında yüzde kaçtır? Mesela
klasik Türk dizilerini ele alalım; bizlere ailemiz tarafından öğretilen ilk
şeylerden biri başkalarının konuşmalarını dinlememektir, neticede herkesin özeli
var; ancak Türk dizilerinin belkemiği olan şey, kapı eşiğinden, kapı
aralığından iki karakterin konuşmasını gizlice (sinsice) dinlemektir. Bir
yanlış anlaşılma veya sırrın üçüncü bir şahıs tarafından duyulması bir diziye
en az 5-6 bölümlük (daha sündürülürse 10 bölüm bile!) malzeme verebilir.
Kurtlar Vadisin’de neden “İki kişinin bildiği sır değildir” deniyordu
sanıyorsunuz? İşte bu yüzden! Senaristler de biliyor ki insan yasakları
çiğnemekten zevk alıyor, bunu hobi olarak yapan bile var! Bu sebeple diyorlar
ki; “Sırrınız içinizde kalsın, 2. bir kişiyle paylaşmayınız, olası 3. kişilerin
mesuliyetinden sorumlu değiliz.” “Aşk-ı Memnu” dizisi nasıl sürüyor? 3-4
bölümde bir birileri kapı aralığından ötekileri dinliyor. Ya da “Yaprak Dökümü”?
“Ezel”? Komedi dizileri/sitcomlarda da aynı durum geçerli; yasağı çiğneyip kapı
aralığından dinlemeyi geçtim, bir de yanlış duyup veya yanlış yorumlayıp buna
göre hareket eden karakterler var ki en az bi’ yarım sezonluk malzemesi var
onun.
Yasakları çiğnemenin
neticelerine dayalı olarak da bir atasözümüz vardır meşhur: sütten ağzı yanan
yoğurdu üfleyerek yer. Bu laf, yasak delenler için son derece uygun olabilir;
neticede deneyimleyip o şeyin yasak olduğuna/olması gerektiğine kanaat getirme
gibi bir durum da söz konusu. Hani en basit örnekte derler ya çocuğun ateşe
dokunmasını yasaklasanız bile çocuk ateşe dokunur, ne zaman ki ateşten eli
yanar, onun yasak olması gerektiğini
kendi kafasında oluşturur. Artık siz isteseniz de istemeseniz de çocuk ateşe
dokunmaz. Yani bir şeyi denemeden onu
başkalarına yasak etmek, deneyip de olumsuz sonuçlarından etkilendikten sonra
kişinin kafasında yarattığı yasağın yanında hafif kalabiliyor.
Yasakları çiğnememek, “Dövüş
Kulübü”nü bilip onun hakkında konuşmamak kadar zor bir şeydir; insanın içini
yer, kemirir. Bütün yasakların çiğnendiğinde bilimsel olarak (fiziksel,
kimyasal, biyolojik) olumsuz etkileri olsa, insanlar belki yasakları çiğnemeyi
azaltabilirler ve herkes mutlu mesut yaşar, belki şehre bir film gelir, bir
güzel orman olur yazılarda iklim değişir Akdeniz olur, gülümseyin, ehe! Yok
öyle bir şey!
Eğer bir yasak varsa icabında
çiğnenecektir. Çiğnemeyeceksek niye yasak goyuyon gardaş?! Zararlı ki,
sakıncalı ki yasaklıyorsun, e ben onu denemeden zararlı veya sakıncalı olduğunu
nerden bilicem? Denemeden olur mu? Sen gapalı alanlarda sigara yassağı goyunca
vatandaş özenmüyür mü? İçmiycek mi? Sigara yassağı, içmeyen gişiyi olduğu kadar
içen gişiyi niye düşünmüyür? Sonra bir de porno sitelere girmek yassak,
sakıncalı… Eee o beni merak ettiriyür şinci ben orada ne olduğunu bilmeden niye
girmemem gerektiğini nereden bilecüğüm? Bir gireyim bakayım, sakıncalı bulursam
yasaktır zaten girmem, demi?
Yukarıda yasaklar ve
çiğnenmesi konusunda mikrofon uzattığımız bir vatandaşın olası bir cevabı yer
alıyor. Böyleyken böyle. Yasakların birinci kuralının onları çiğnemek olduğunu
bilerek neyi yasaklayıp yasaklamayacağımıza, aynı zamanda yasağın belki de
nereye kadar fikir özgürlüğü kapsamında
olabileceğine doğru karar verirsek yasağın yerinde bir hareket olduğunu
gözlemlemiş oluruz. Nitekim fikir özgürlüğüyle ilgili konularda getirilen yasak
ve sansür benzeri uygulamalar geri teptiği gibi, fikir özgürlüğü kapsamında
konuşmaya dair yeni ve aykırı yöntemleri de beraberinde
getiriyor. Hem biz kimiz ki yasak koyacağız? Hangi otorite?
Dipnot: yemektenöncetatlıyemeyin,
yerleretükürmeyinçöpatmayın, kapalıalanlardaveyasakyerlerdesigaraiçmeyin,
yasakolanyerlerdenpornoyavediğersakıncalısiteleregirmeyin,
sınavlardakopyaçekmeyinoturupadamgibidersinizeçalışıneşekliketmeyin,
ortadabasılmamasıgerekenkırmızıbirdüğmevarsabasmakiçinokadardaheveslenmeyin,
g*tegirenşemsiyeaçılmazdenemeyekalkışmayın, kırmızıışıktageçmeyin,
işinizevaktindegidipvaktindeçıkın… Ayrıca yassah gardeşim yassah! Ama yasakları
delmeden de olmaz ki? Kaç kere yaşayacağız, bir kere geldik bu dünyaya! (“You
only live once”).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder