Bana sormadan kanımı emen, üzerine bana kaşıntı gibi bir
rahatsızlık veren ve bunu yapacak zamanı gece olarak seçen dünyanın en lanet
olasıca hayvanı olan sivrisineğe izninizle sövmek istiyorum!
A Rh+ kana sahip olduğum ve kanım özellikle tatlı olduğundan ötürü sivrisinekler için vazgeçilmez bir
kan deposu işlevi görüyorum. Şaka değil, benimle aynı kan grubuna sahip biriyle
yan yana bile olsak, o şerefsizin evladı, hatta şerefsizin kendisi sivrisinek gelip önce beni ısırır. Kanımı bir güzel emen ve
bu şekilde kendine keyifli bir ziyafet çeken bu (hayvanoğlu) hayvan, bu da
yetmezmiş gibi kanımı emdiği, ya da halk diliyle iğnesini kullanarak derimde ısırdığı yerin kaşınmasını sağlayarak “Ben
senin kanını emdim ki ehehe!” diye dalga geçerek uzaklaşır. Bunların hepsi
yetmezmiş gibi, bir de uçarken, özellikle kulağımın yakınından geçerken
vızıldamaz mı? İşte o an başucu lambasını açıp o sivrisineği duvara konmuş vaziyette
bulup başarılı biçimde elimi üzerine yapıştırarak öldürdüğüm zaman gerçekten
dünyalar benim oluyor.
Senenin diğer üç mevsiminde yüzünü gösterme cesareti olmayan
bu şerefsiz hayvan, yaz mevsimi dedin mi ortalıkta peydahlanmaya başlar. Kimi
zaman yazın biraz daha ileri tarihlerini beklese de, kimi zaman havalar ısınır
ısınmaz kendini belli eder.
Şimdi, hepimiz hayatımızda pek çok hayvan, böcek, ısırgan ve
benzeri canlıyla karşılaşmışızdır değil mi? Bunun âdeti nedir, ya da ne
olmalıdır? Karşındakini rahatsız etmeyecek etmeyecek şekilde, uyuz etmeyecek
şekilde, Amerikalının fair play
dediği dürüst oyunu gerçekleştirip
vereceğin zarar neyse onu verip siktir olur gidersin, değil mi?
Ama yoook! Hemen hemen bir tırnak kadar boyu olmasına rağmen
türlü türlü piçliği olan sivrisinek için dürüst
oyun denen bir şey yok. Kendisinden kat be kat büyük bir cüsseye ve güce
sahip insanoğlunu ısırıp kanını emdiği yetmiyormuş gibi, bir yaz gecesi rüyasını kolaylıkla kâbusa dönüştürebiliyor.
Önce evinizde açık bir pencereniz varsa o açıklığı buluyor
bu pezevenk. Bulduktan sonra içeri giriyor, ama siz farkında bile olmuyorsunuz,
çünkü demin de dediğim gibi tırnak kadar boyu var (bazıları daha bile ufak).
Sonra etrafta dolanıyor, kanını emeceği saf insanoğlu arayışına giriyor bu
arsız. Bazıları etrafınızda olduğunu haber verme cüretini gösteriyor ve
gözünüzün önünden ya da bilgisayar ekranınızın önünden geçiyor ve “Bu gece çok
güzel olacak...” mesajını baştan veriyor. Sevmediğim bir hayvan türü olsa bile,
sivrisineğin bu haber veren modeline yine canım feda! Çünkü bazıları oluyor
size hiç haber vermeden çok güzel saklanıp, yatağa yattığınızdan 15-20 dakika
sonra, belki yarım saat sonra gelip vücudunuzun açıkta olan artık neresi varsa
gelip ısırıyor.
İtiraf edelim, sivrisineğin en rahatsız edici özelliklerini
sıralayacak olsak, vızıltısı ısırığının önüne geçer. Hatta iş öyle bir hâle
gelir ki içimizden, “Yeter lanet olasıca! Isır ama bari vızıldama soktuğumun
hayvanı!” (sokan o, ama güya biz onu sokmakla tehdit ediyoruz!) diye geçirmeye
başlarız. Çünkü şöyle bir gerçek var ki sivrisineğin ısırığı her zaman kaşındırmayabiliyor. Muhteşem
bir sivrisinekçeker olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ertesi
sabahında aynaya bakıp kızarıklıkları görünce “Ne zaman ısırmış lan beni
sivrisinek?” dediğim geceler olmuştur.
Nerede kalmıştık? Hah! Bu sivrisinek denen puşt vücudunuzun
açıkta neresi varsa gelip ısırıyor. Isırığın kaşınması birkaç dakikayı buluyor
ve o vakitten sonra uykunuz zehir olmaya başlıyor. Düşünsenize; yazın sıcağı,
gece bazen 25 dereceden de sıcak, yorgan battaniye olmadan, belki de yarı
çıplak yatmışsınız ve sırf sivrisinek ısırığına maruz kalıp daha fazla rahatsız
olmamak için kullanmadığınız yorgana sarılıp koza hâlini alıyorsunuz. Ama bu
şerefsizin evladı hayvan boş durur mu? Başınızın açıkta olduğunun farkında piç
kurusu! Bu sefer kulağınızın yakınından geçip vızıldamaya başlıyor. Aynen şöyle
bir ses:
İşte o an insan diyor ki “Lan beni vurmaz mıyam! Kanadını koparmaz
mıyam!” Bu sesle birlikte, açık tek bölgeniz olan başınızı da yorganın altına
sokmak zorunda kalıyorsunuz. Ama
tabii uyku hâli, insan devamlı tetikte değil ki... Birkaç dakika sonra ister
istemez başınızı yine açıyorsunuz, sonuçta nefes almanız lazım ve hava
sıcaklığı gece olmasına rağmen boğucu.
...o tipine soktuğumun sivrisineği bu sefer açılan baş
kısmınıza ulaşıp artık yanak, alın, çene, burun, kulak -- Allah ne verdiyse
oradan bir buse alıyor - almaz olsun pezevenk! Kaşıntı üstüne kaşıntı, kaşıntı
üstüne kaşıntı. O âna kadar uyanmamışsanız gerçekten büyük bir azim
göstermişsiniz demektir, üstelik bilinçsizce. Ama bu, azmi boyuyla ters
orantılı (hayvanoğlu) hayvanın sizi uyutmaya niyetinin olmadığını daha ilk
ısırıktan veya vızıltı sesinden bilmeniz lâzım.
Uyanmadınız mı? Etrafınızda gezinmeye devam ediyor
sivrisinek. Siz uyku hâlinde elinizi kolunuzu gelişigüzel sallayıp onu
kovduğunuzu sanıyorsunuz, ama bu onun için sadece bir eğlence, hem de en mazoşistinden! Uçup uçup, vücudunuzda uygun bulduğu
hangi nokta varsa oraya konup bir buse alıyor, aldıkça alıyor. Ulan bu hayvanın
midesi zaten ne kadar ki daha ne kadar miktar kan emmesi lazım? Doymuyor
pezevenk, emdikçe emiyor...
"Ben satıcı değil, emiciyim."
İki ısırık, üç ısırık, dört ısırık dedikten sonra artık
ister istemez uykunuz kaçıyor. Düşünsenize vücudunuzun bazı bölgelerinde tatlı
bir kaşıntı var, üstelik sivrisinek varlığını sadece ısırık değil, aynı zamanda
vızıltıyla da belli etmiş. Bir süre sonra illa ki uyanıyorsunuz. Başucu ışığı
yakılıyor, etrafa bakılıyor... yok! Yok anasını satayım yok! Oda kaç metrekare,
sivrisinek kaç milim bir hayvan... yok. Bulmanızın
imkânı yok. Çaresiz prize gidip sivrisinek ilacını takıyorsunuz, bazen o
sıvı ilaçlar sonuç vermediği için eski, ama çok da eski olmayan bir usul gereği
Raid’i/Detan’ı alıp çalkalayarak havaya sıkıyorsunuz. Sivrisinek belki bu koku vesilesiyle
ölecek, ama siz de bir süre aynı kokuyu solumak zorunda kalacaksınız. Ben artık
o kokuya karşı bağışıklık kazandığımı bile söyleyebilirim.
Sivrisinek ısırdı, kaşındırdı, kulağınızın dibinde uçtu
kaçtı, sizi uyandırdı, ilacı sıktınız ve uyudunuz... Bitti mi? Bitmedi! Biter mi hiç? Allah’ın belâsı
sivrisineğin mesaisi sabaha kadar!
İki görevi var: kanınızı emmek ve bu uğurda sizi uyutmamak. İşte o yüzden demin
yukarıda da bahsettiğim üzere sivrisineğin rahatsız edici özellikleri
sıralamasında vızıltısı, ısırığın da yukarısında yer alır diye. Hadi diyelim
ısırdın, davullu zurnalı bunun kutlamasını yapma eşşoğlueşşek!
Bir de sivrisineğin belli bazı taktikleri var ben ona inanıyorum.
Misal bacağı ısırması, ya da eli, el parmağını, ya da ne bileyim boynu ısırması
pek problem değil; bir şekilde o noktalara ulaşıp kaşıyarak kaşıntı ihtiyacınızı
giderebiliyorsunuz. Peki, ayak parmağının tam altından ısırmak ne demek?! Ben
söyleyeyim: şerefsizliğin dik âlâsı! Hani Aşil’in
topuğu bir insanın en zayıf noktasıdır ya, Aşil (Akhilleus) de sol
topuğundan zehirli okla vurularak öldürülmüştür; ayak parmağının iç tarafı da
bir sivrisinek ısırığı için aynı noktadır bence. Hani bir sivrisinek sizi ayak
parmağınızın içinden ısırmışsa, “Ben yaşayacağım kadar yaşadım, beni öldür!”
demek istiyordur belli ki. Allah’ım o ısırığın kaşıntısı sabaha kadar hiç mi
durmaz? Bu kadar mı rahatsızlık verir?
Sivrisinekler her
zaman görünmez değildir elbette.
Ben uyurken sivrisinek ısırığına veya vızıltısına maruz kaldığımda başucu
lambamı yakıp yatağın bitişiğindeki duvara baktığımda beni ısırmış olan
sivrisineği rahatlıkla görebiliyorum. Orada öylece duruyor pezevenk,
kıpırtısız. Ama tam ben ona vuracağım sırada, avuç içimle onun arasında birkaç
santim kalmışken kaçıyor şerefsiz! Kaçacak tabii, biliyor yediği boku.
Şimdiye kadar pek çok türde sivrisinekle karşılaştım, yeri
geldi tek bir tanesiyle sabaha kadar mücadele ettim, yeri geldi öğlen 2’ye
kadar fazla mesai yapanıyla tanıştım. Ama bu öğrenme sürecinde duvarımda az
sivrisinek leşi de bırakmadım. O lekelere bakıp bakıp gururlandığımı itiraf
bile edebilirim.
Bu kadar şerefsiz, bu kadar hadsiz, bu kadar belâ bir hayvan
olan sivrisineğe karşı tamamen korunmasız mıyız? Tabii ki değiliz! En başta
prize takılan sıvı ilaçlar olmak üzere, sıkılan ilaçlar, vücuda sıkılan
sıvılar, tütsü gibi yakılıp sabaha kadar etkisini gösteren ürünler, en basit
yöntemler olan pencereye tek taktırmak ve içeri bir şekilde sızan sivrisineğe
şaplatmak üzere plastik sivrisineklikler mevcut. Ama diyelim ki bir şekilde
sivrisinek tarafından yine de
ısırıldınız, ne yapacaksınız?
Birincisi şu; kaşımayın. Tabii bu eylem(sizlik) her ne kadar
söylendiğinden daha zor bir şey olsa da, sivrisinek ısırdığında ve
kaşındığınızda kaşımayın. Çünkü kaşıdıkça ısırılan alan daha da yayılıyor ve
daha fazla kaşınmaya sebep oluyor. İstikrarlı olun!
İkincisi şu; diyelim kaşındı, suya tutun, özellikle de sıcak suya. Hatta bildiğim kadarıyla
bazen ısırığın üzerini sadece yalamak
bile kaşıntıyı durdurabiliyor veya azaltabiliyor. Suya tutmadınız veya
yalamadınız mı? Kolonya sürün, veya sabun sürüp kurumasını bekleyin. Yalamanın
da etkisi de şuradan geliyor: tuzlu su.
Konuyla ilgili daha pek çok yöntem de bulunmakta, yine ufak
bir Google araştırmasıyla pek çok yöntem keşfedebilirsiniz; kimi başarılı, kimi
kısmen başarılı, kimi ise sadece denemelik.
Bakın tırnak kadar boyu olan sivrisinek yakın plânda ve HD görüntüde nasıl karnını doyuruyor... (sinir hastalığı olanlar ve sivrisineğe gıcığı olanların dikkatli olmasında fayda var!)
Bakın tırnak kadar boyu olan sivrisinek yakın plânda ve HD görüntüde nasıl karnını doyuruyor... (sinir hastalığı olanlar ve sivrisineğe gıcığı olanların dikkatli olmasında fayda var!)
Çok tatlı başka bir videoyu da buradan görebilirsiniz:
Sivrisinek bizi bu kadar ısırıp kaşındırıyor ve rahatsız
ediyor, korunma yöntemleri de var. Ancak sivrisinek ısırığı neden kaşınır? Şuradaki adresten ve şuradaki adresten konuya dair bir cevap bulmak mümkün:
Sivrisineklerin “stilet” adı verilen altı iğneli büyük bir
iğnesi vardır. Kanımızı emmek için iğnelerinin, bu stilet denen altı iğneli
kısmını derimizin altına sokup oradan kanımızı bir güzel emdikten sonra salyalarını akıtırlar. Bu salyaya da antikoagülan
(kan pıhtılaşmasını engelleyen) deniyor. Sivrisinekler kanımızı çok kolay
emebilir, çünkü salyası kanın pıhtılaşmasını önler. Gelin görün ki sivrisineğin
salgıladığı bu salya çoğu insanda alerji yaratıp “sivrisinek ısırığı” denen
bölgede kaşındırıcı bir yara oluşturur. Isırıldığınız ilk sefer, bir şey
olmuyor, ancak bağışıklık sisteminiz sonra bu yabancı proteinlere engel olmak
için antikorlar yapmaya başlıyor. Bir süre için, bu bağışıklık reaksiyonu
kaşıntıya ve şişmiş kabarcığa neden oluyor. Eğer uzun süre sivrisinek tarafından
ısırılmazsanız vücudun bu tepkisi uzun yıllar boyunca kayboluyor, ancak
ısırıldığınız ilk seferde bu tepki yeniden harekete geçiyor.
Yani sivrisinek, bir diğer anlamda, kanımızı emip yüzsüzlük
yaparak Melih Gökçek taklidiyle “Ben böyle ısırığın içine tükürürüm!” deyip
işini bitirdikten sonra tükürüp gidiyor. Daha önce bir yerde okuduğum kadarıyla
da sivrisinek bizi sadece ısırmakla kalmayıp, aynı zamanda işi bitince derimize
işiyormuş. Ama bunun ne kadar doğru
olduğunu bilmiyorum, nerede okuduğumu da hatırlamıyorum, aklımda kalmış olduğu
için belirtme ihtiyacı duydum. Sivrisinek ısırığının kaşınmasıyla bir ilgisi
olup olmadığı konusunda da hiçbir fikrim yok. Ufak bir araştırmayla Uludağ
Sözlük’te konuyla ilgili bir başlık olduğunu gördüm, orada da aynı konu
konuşulmuş, merak ediyorsanız bakmanızda fayda var.
Bir de size bir kıyak: Youtube'da aratıp bulduğum, sivrisinekleri kaçırdığı iddia edilen 6 saatlik bir ses videosu. İşe yarıyor mu fikrim yok ama denemekten zarar gelmez. Benzerlerini Youtube'da "mosquito sound" diye aratacak olursanız bulabilirsiniz.
Bir de size bir kıyak: Youtube'da aratıp bulduğum, sivrisinekleri kaçırdığı iddia edilen 6 saatlik bir ses videosu. İşe yarıyor mu fikrim yok ama denemekten zarar gelmez. Benzerlerini Youtube'da "mosquito sound" diye aratacak olursanız bulabilirsiniz.
Not: İşbu
blog yazısı, üç gündür uyutmayan sivrisinekler sebebiyle üçüncü günün sabahında
saat 5:00 sularında yazılmıştır. Hatam olduysa affola, sivrisineğe çok fazla
küfür ettiysem kusuruma bakmayın -- ama hak etti pezevengin evladı! Bak sinirim
hâlâ geçmemiş... Bir gecede 10 ısırık ne demek yahu?!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder