19 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir Yaz Gecesi Kâbusu: S.İ.V.R.İ.S.İ.N.E.K.



Bana sormadan kanımı emen, üzerine bana kaşıntı gibi bir rahatsızlık veren ve bunu yapacak zamanı gece olarak seçen dünyanın en lanet olasıca hayvanı olan sivrisineğe izninizle sövmek istiyorum!

A Rh+ kana sahip olduğum ve kanım özellikle tatlı olduğundan ötürü sivrisinekler için vazgeçilmez bir kan deposu işlevi görüyorum. Şaka değil, benimle aynı kan grubuna sahip biriyle yan yana bile olsak, o şerefsizin evladı, hatta şerefsizin kendisi sivrisinek gelip önce beni ısırır. Kanımı bir güzel emen ve bu şekilde kendine keyifli bir ziyafet çeken bu (hayvanoğlu) hayvan, bu da yetmezmiş gibi kanımı emdiği, ya da halk diliyle iğnesini kullanarak derimde ısırdığı yerin kaşınmasını sağlayarak “Ben senin kanını emdim ki ehehe!” diye dalga geçerek uzaklaşır. Bunların hepsi yetmezmiş gibi, bir de uçarken, özellikle kulağımın yakınından geçerken vızıldamaz mı? İşte o an başucu lambasını açıp o sivrisineği duvara konmuş vaziyette bulup başarılı biçimde elimi üzerine yapıştırarak öldürdüğüm zaman gerçekten dünyalar benim oluyor.

Senenin diğer üç mevsiminde yüzünü gösterme cesareti olmayan bu şerefsiz hayvan, yaz mevsimi dedin mi ortalıkta peydahlanmaya başlar. Kimi zaman yazın biraz daha ileri tarihlerini beklese de, kimi zaman havalar ısınır ısınmaz kendini belli eder.

Şimdi, hepimiz hayatımızda pek çok hayvan, böcek, ısırgan ve benzeri canlıyla karşılaşmışızdır değil mi? Bunun âdeti nedir, ya da ne olmalıdır? Karşındakini rahatsız etmeyecek etmeyecek şekilde, uyuz etmeyecek şekilde, Amerikalının fair play dediği dürüst oyunu gerçekleştirip vereceğin zarar neyse onu verip siktir olur gidersin, değil mi?

Ama yoook! Hemen hemen bir tırnak kadar boyu olmasına rağmen türlü türlü piçliği olan sivrisinek için dürüst oyun denen bir şey yok. Kendisinden kat be kat büyük bir cüsseye ve güce sahip insanoğlunu ısırıp kanını emdiği yetmiyormuş gibi, bir yaz gecesi rüyasını kolaylıkla kâbusa dönüştürebiliyor.

Önce evinizde açık bir pencereniz varsa o açıklığı buluyor bu pezevenk. Bulduktan sonra içeri giriyor, ama siz farkında bile olmuyorsunuz, çünkü demin de dediğim gibi tırnak kadar boyu var (bazıları daha bile ufak). Sonra etrafta dolanıyor, kanını emeceği saf insanoğlu arayışına giriyor bu arsız. Bazıları etrafınızda olduğunu haber verme cüretini gösteriyor ve gözünüzün önünden ya da bilgisayar ekranınızın önünden geçiyor ve “Bu gece çok güzel olacak...” mesajını baştan veriyor. Sevmediğim bir hayvan türü olsa bile, sivrisineğin bu haber veren modeline yine canım feda! Çünkü bazıları oluyor size hiç haber vermeden çok güzel saklanıp, yatağa yattığınızdan 15-20 dakika sonra, belki yarım saat sonra gelip vücudunuzun açıkta olan artık neresi varsa gelip ısırıyor.

İtiraf edelim, sivrisineğin en rahatsız edici özelliklerini sıralayacak olsak, vızıltısı ısırığının önüne geçer. Hatta iş öyle bir hâle gelir ki içimizden, “Yeter lanet olasıca! Isır ama bari vızıldama soktuğumun hayvanı!” (sokan o, ama güya biz onu sokmakla tehdit ediyoruz!) diye geçirmeye başlarız. Çünkü şöyle bir gerçek var ki sivrisineğin ısırığı her zaman kaşındırmayabiliyor. Muhteşem bir sivrisinekçeker olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ertesi sabahında aynaya bakıp kızarıklıkları görünce “Ne zaman ısırmış lan beni sivrisinek?” dediğim geceler olmuştur.

Nerede kalmıştık? Hah! Bu sivrisinek denen puşt vücudunuzun açıkta neresi varsa gelip ısırıyor. Isırığın kaşınması birkaç dakikayı buluyor ve o vakitten sonra uykunuz zehir olmaya başlıyor. Düşünsenize; yazın sıcağı, gece bazen 25 dereceden de sıcak, yorgan battaniye olmadan, belki de yarı çıplak yatmışsınız ve sırf sivrisinek ısırığına maruz kalıp daha fazla rahatsız olmamak için kullanmadığınız yorgana sarılıp koza hâlini alıyorsunuz. Ama bu şerefsizin evladı hayvan boş durur mu? Başınızın açıkta olduğunun farkında piç kurusu! Bu sefer kulağınızın yakınından geçip vızıldamaya başlıyor. Aynen şöyle bir ses:




İşte o an insan diyor ki “Lan beni vurmaz mıyam! Kanadını koparmaz mıyam!” Bu sesle birlikte, açık tek bölgeniz olan başınızı da yorganın altına sokmak zorunda kalıyorsunuz. Ama tabii uyku hâli, insan devamlı tetikte değil ki... Birkaç dakika sonra ister istemez başınızı yine açıyorsunuz, sonuçta nefes almanız lazım ve hava sıcaklığı gece olmasına rağmen boğucu.




...o tipine soktuğumun sivrisineği bu sefer açılan baş kısmınıza ulaşıp artık yanak, alın, çene, burun, kulak -- Allah ne verdiyse oradan bir buse alıyor - almaz olsun pezevenk! Kaşıntı üstüne kaşıntı, kaşıntı üstüne kaşıntı. O âna kadar uyanmamışsanız gerçekten büyük bir azim göstermişsiniz demektir, üstelik bilinçsizce. Ama bu, azmi boyuyla ters orantılı (hayvanoğlu) hayvanın sizi uyutmaya niyetinin olmadığını daha ilk ısırıktan veya vızıltı sesinden bilmeniz lâzım.

Uyanmadınız mı? Etrafınızda gezinmeye devam ediyor sivrisinek. Siz uyku hâlinde elinizi kolunuzu gelişigüzel sallayıp onu kovduğunuzu sanıyorsunuz, ama bu onun için sadece bir eğlence, hem de en mazoşistinden! Uçup uçup, vücudunuzda uygun bulduğu hangi nokta varsa oraya konup bir buse alıyor, aldıkça alıyor. Ulan bu hayvanın midesi zaten ne kadar ki daha ne kadar miktar kan emmesi lazım? Doymuyor pezevenk, emdikçe emiyor...



"Ben satıcı değil, emiciyim."


İki ısırık, üç ısırık, dört ısırık dedikten sonra artık ister istemez uykunuz kaçıyor. Düşünsenize vücudunuzun bazı bölgelerinde tatlı bir kaşıntı var, üstelik sivrisinek varlığını sadece ısırık değil, aynı zamanda vızıltıyla da belli etmiş. Bir süre sonra illa ki uyanıyorsunuz. Başucu ışığı yakılıyor, etrafa bakılıyor... yok! Yok anasını satayım yok! Oda kaç metrekare, sivrisinek kaç milim bir hayvan... yok. Bulmanızın imkânı yok. Çaresiz prize gidip sivrisinek ilacını takıyorsunuz, bazen o sıvı ilaçlar sonuç vermediği için eski, ama çok da eski olmayan bir usul gereği Raid’i/Detan’ı alıp çalkalayarak havaya sıkıyorsunuz. Sivrisinek belki bu koku vesilesiyle ölecek, ama siz de bir süre aynı kokuyu solumak zorunda kalacaksınız. Ben artık o kokuya karşı bağışıklık kazandığımı bile söyleyebilirim.

Sivrisinek ısırdı, kaşındırdı, kulağınızın dibinde uçtu kaçtı, sizi uyandırdı, ilacı sıktınız ve uyudunuz... Bitti mi? Bitmedi! Biter mi hiç? Allah’ın belâsı sivrisineğin mesaisi sabaha kadar! İki görevi var: kanınızı emmek ve bu uğurda sizi uyutmamak. İşte o yüzden demin yukarıda da bahsettiğim üzere sivrisineğin rahatsız edici özellikleri sıralamasında vızıltısı, ısırığın da yukarısında yer alır diye. Hadi diyelim ısırdın, davullu zurnalı bunun kutlamasını yapma eşşoğlueşşek!
Bir de sivrisineğin belli bazı taktikleri var ben ona inanıyorum. Misal bacağı ısırması, ya da eli, el parmağını, ya da ne bileyim boynu ısırması pek problem değil; bir şekilde o noktalara ulaşıp kaşıyarak kaşıntı ihtiyacınızı giderebiliyorsunuz. Peki, ayak parmağının tam altından ısırmak ne demek?! Ben söyleyeyim: şerefsizliğin dik âlâsı! Hani Aşil’in topuğu bir insanın en zayıf noktasıdır ya, Aşil (Akhilleus) de sol topuğundan zehirli okla vurularak öldürülmüştür; ayak parmağının iç tarafı da bir sivrisinek ısırığı için aynı noktadır bence. Hani bir sivrisinek sizi ayak parmağınızın içinden ısırmışsa, “Ben yaşayacağım kadar yaşadım, beni öldür!” demek istiyordur belli ki. Allah’ım o ısırığın kaşıntısı sabaha kadar hiç mi durmaz? Bu kadar mı rahatsızlık verir?

Sivrisinekler her zaman görünmez değildir elbette. Ben uyurken sivrisinek ısırığına veya vızıltısına maruz kaldığımda başucu lambamı yakıp yatağın bitişiğindeki duvara baktığımda beni ısırmış olan sivrisineği rahatlıkla görebiliyorum. Orada öylece duruyor pezevenk, kıpırtısız. Ama tam ben ona vuracağım sırada, avuç içimle onun arasında birkaç santim kalmışken kaçıyor şerefsiz! Kaçacak tabii, biliyor yediği boku.

Şimdiye kadar pek çok türde sivrisinekle karşılaştım, yeri geldi tek bir tanesiyle sabaha kadar mücadele ettim, yeri geldi öğlen 2’ye kadar fazla mesai yapanıyla tanıştım. Ama bu öğrenme sürecinde duvarımda az sivrisinek leşi de bırakmadım. O lekelere bakıp bakıp gururlandığımı itiraf bile edebilirim.

Bu kadar şerefsiz, bu kadar hadsiz, bu kadar belâ bir hayvan olan sivrisineğe karşı tamamen korunmasız mıyız? Tabii ki değiliz! En başta prize takılan sıvı ilaçlar olmak üzere, sıkılan ilaçlar, vücuda sıkılan sıvılar, tütsü gibi yakılıp sabaha kadar etkisini gösteren ürünler, en basit yöntemler olan pencereye tek taktırmak ve içeri bir şekilde sızan sivrisineğe şaplatmak üzere plastik sivrisineklikler mevcut. Ama diyelim ki bir şekilde sivrisinek tarafından yine de ısırıldınız, ne yapacaksınız?

Birincisi şu; kaşımayın. Tabii bu eylem(sizlik) her ne kadar söylendiğinden daha zor bir şey olsa da, sivrisinek ısırdığında ve kaşındığınızda kaşımayın. Çünkü kaşıdıkça ısırılan alan daha da yayılıyor ve daha fazla kaşınmaya sebep oluyor. İstikrarlı olun!

İkincisi şu; diyelim kaşındı, suya tutun, özellikle de sıcak suya. Hatta bildiğim kadarıyla bazen ısırığın üzerini sadece yalamak bile kaşıntıyı durdurabiliyor veya azaltabiliyor. Suya tutmadınız veya yalamadınız mı? Kolonya sürün, veya sabun sürüp kurumasını bekleyin. Yalamanın da etkisi de şuradan geliyor: tuzlu su.

Konuyla ilgili daha pek çok yöntem de bulunmakta, yine ufak bir Google araştırmasıyla pek çok yöntem keşfedebilirsiniz; kimi başarılı, kimi kısmen başarılı, kimi ise sadece denemelik.

Bakın tırnak kadar boyu olan sivrisinek yakın plânda ve HD görüntüde nasıl karnını doyuruyor... (sinir hastalığı olanlar ve sivrisineğe gıcığı olanların dikkatli olmasında fayda var!)




Çok tatlı başka bir videoyu da buradan görebilirsiniz:





Sivrisinek bizi bu kadar ısırıp kaşındırıyor ve rahatsız ediyor, korunma yöntemleri de var. Ancak sivrisinek ısırığı neden kaşınır? Şuradaki adresten ve şuradaki adresten konuya dair bir cevap bulmak mümkün:

Sivrisineklerin “stilet” adı verilen altı iğneli büyük bir iğnesi vardır. Kanımızı emmek için iğnelerinin, bu stilet denen altı iğneli kısmını derimizin altına sokup oradan kanımızı bir güzel emdikten sonra salyalarını akıtırlar. Bu salyaya da antikoagülan (kan pıhtılaşmasını engelleyen) deniyor. Sivrisinekler kanımızı çok kolay emebilir, çünkü salyası kanın pıhtılaşmasını önler. Gelin görün ki sivrisineğin salgıladığı bu salya çoğu insanda alerji yaratıp “sivrisinek ısırığı” denen bölgede kaşındırıcı bir yara oluşturur. Isırıldığınız ilk sefer, bir şey olmuyor, ancak bağışıklık sisteminiz sonra bu yabancı proteinlere engel olmak için antikorlar yapmaya başlıyor. Bir süre için, bu bağışıklık reaksiyonu kaşıntıya ve şişmiş kabarcığa neden oluyor. Eğer uzun süre sivrisinek tarafından ısırılmazsanız vücudun bu tepkisi uzun yıllar boyunca kayboluyor, ancak ısırıldığınız ilk seferde bu tepki yeniden harekete geçiyor.

Yani sivrisinek, bir diğer anlamda, kanımızı emip yüzsüzlük yaparak Melih Gökçek taklidiyle “Ben böyle ısırığın içine tükürürüm!” deyip işini bitirdikten sonra tükürüp gidiyor. Daha önce bir yerde okuduğum kadarıyla da sivrisinek bizi sadece ısırmakla kalmayıp, aynı zamanda işi bitince derimize işiyormuş. Ama bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum, nerede okuduğumu da hatırlamıyorum, aklımda kalmış olduğu için belirtme ihtiyacı duydum. Sivrisinek ısırığının kaşınmasıyla bir ilgisi olup olmadığı konusunda da hiçbir fikrim yok. Ufak bir araştırmayla Uludağ Sözlük’te konuyla ilgili bir başlık olduğunu gördüm, orada da aynı konu konuşulmuş, merak ediyorsanız bakmanızda fayda var.

Bir de size bir kıyak: Youtube'da aratıp bulduğum, sivrisinekleri kaçırdığı iddia edilen 6 saatlik bir ses videosu. İşe yarıyor mu fikrim yok ama denemekten zarar gelmez. Benzerlerini Youtube'da "mosquito sound" diye aratacak olursanız bulabilirsiniz.





Not: İşbu blog yazısı, üç gündür uyutmayan sivrisinekler sebebiyle üçüncü günün sabahında saat 5:00 sularında yazılmıştır. Hatam olduysa affola, sivrisineğe çok fazla küfür ettiysem kusuruma bakmayın -- ama hak etti pezevengin evladı! Bak sinirim hâlâ geçmemiş... Bir gecede 10 ısırık ne demek yahu?!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder