31 Aralık 2013 Salı

Ne kadar tutabilirsin gül uğruna dikeni?



Yeni bir yıla giriyoruz; 2014. Bu gece saatler 00:00’ı vurduğunda, pek sevmediğim 2013 yılının sonundaki 3 düşecek ve yerini 4’e bırakacak. 2014’e girerken, son birkaç ayımla ilgili birtakım duygular, düşünceler paylaşmak istedim sizlerle...

17 Aralık 2013 Salı

Cehennem (Inferno)


Dan Brown’un 2013 Mayıs ayında, dünya ile aynı anda Türkiye’de yayımlanan (hatta Türkiye’de Türkçe hâliyle biraz daha erken) son romanı “Cehennem (Inferno)”, Brown’un klasikleşen simgebilim profesörü Robert Langdon’ın başından geçen bir macera. Ancak kitap ne yazık ki Brown’un önceki Langdon romanları kadar etkileyici ve başarılı değil.

Not: Yazının devamı, romanın hikâyesiyle ilgili okuma zevkini kaçırabilecek bilgiler içermektedir.

24 Kasım 2013 Pazar

Cook meth, b*tch!


Aynı “Dexter”  ve “Lost” dizilerinde olduğu gibi; oldukça başarılı Amerikan dizilerini geç keşfetme konusunda yeni durağım “Breaking Bad” oldu. Ancak bu, akciğer kanserine yakalanan lise kimya öğretmeni Walter White’ın her şeyi boş verip ailesinin geleceğini güven altına almak üzere kötü yola sapması beni gerçekten fena sardı!

Not: Yazının devamı, dizinin geneliyle ilgili (hafif ve ağır) spoiler'lar içermektedir!

18 Kasım 2013 Pazartesi

Abi saçları 3'e vuralım...


Bu zamana kadar pek çok saç modelini denemiş ve sert bir saç tipine sahip biri olarak diyebilirim ki; özellikle erkekler için, 3 numara saç en kral saç modelidir!

14 Kasım 2013 Perşembe

Doğum günün kutlu olsun...



Sene 2006'ydı... O gün onun mutlu olması için, onun istediği gibi bir doğum günü sürprizi hazırlamıştık: pasta yerine çiğ köfte...

Hayatı boyunca tatlıyı o kadar çok sevmedi, acıyı ise o kadar çok severdi ki, geçmiş bir doğum gününde "Bana çiğ köfte alın," demişti...

Çiğ köfte almıştık ve doğum günü pastası yerine onu yemiştik... Çok mutlu olmuştu, ama naif bir mutluluktu...

6 Kasım 2013 Çarşamba

Yeni küfrümüz: kızlı erkekli!



Esasında pek de yeni olmayan bir küfrümüz var artık ve hükümet tarafından da sıkça dile getiriliyor. Herhangi bir iş, oluş ve hareket bildiren kelimelerin başına ‘kızlı erkekli’ getirildiğinde bundan böyle küfürdür.

17 Ekim 2013 Perşembe

Piston aşağı indi!


Videosunu pek çoğunuz biliyordur (bilmeyenler için yazının devamında var); dolmuş şoförü “Piston aşağı indi!” diyor ve dolmuştaki yolcular acele ve telaşla dolmuştan inmeye başlıyor. Ama pistonun aşağı inmesi sadece motorlu araçlara özgü bir şey mi? Hayatın pek çok ânında aslında hepimizde piston aşağı iniyor!

15 Ekim 2013 Salı

AŞK-I TITANIC



1997 yılında gösterime giren ve James Cameron’un yazıp yönettiği, tüm zamanların en çok izlenen filmlerinden biri olan “Titanic” filmi, her ne kadar dramatik olarak ilerleyip bir felaket filmi olarak bitse de, filmin özünde farklı bir versiyonuyla “Aşk-ı Memnu” hikâyesi olduğunu görmek çok da zor değil...

12 Ekim 2013 Cumartesi

Gravity


2013’ün en çok beklediğim ve genel olarak beklenenlerden olduğunu düşündüğüm, Alfonso Cuarón yönetmenliğindeki bilimkurgu - macera filmi "Gravity (Yerçekimi)" nihayet gösterime girdi. Koltuğunuza oturun, hatta kemerlerinizi bile bağlayın, çünkü 91 dakikalık bu macera boyunca uzayda kendinizi yerçekimsiz hissedeceksiniz.

Not: Yazının devamı film hakkında bilgi içermektedir.

10 Ekim 2013 Perşembe

Bazı insanlar seksi doğar.


Hepimiz gündelik hayatta etrafımızdaki insanlara güzel ve yakışıklı, düzgün görünmek için elimizden geleni yapıyoruz, bakımlı olmaya özen gösteriyoruz. Ancak bazı insanlar var ki, özen göstermelerine gerek bile olmadan güzel, yakışıklı, hatta direkt olarak ‘seksi’ olabiliyorlar... Çünkü bazı insanlar seksi doğar.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

The Conjuring


"Saw" adlı efsane korku serisinin ilk film yönetmeni James Wan, "Paranormal Activity" serisine hemen hemen benzeyen bir korku filmi olan, 2013 yapımı "The Conjuring"le çıkıyor karşımıza. Her sanesinde abartılı korku filmi klişeleriyle korkutmasa bile, kimi sahnelerde biraz sıksa da, bekleneni veriyor film. Yine de aman aman bir korku film olmadığını belirtmekte fayda var.

Dikkat: Yazının devamı hikâyeyle ilgili bilgiler içermektedir.

30 Ağustos 2013 Cuma

İSKENDER



Elif Şafak’ın 2011 Ağustos’unda Doğan Kitap’tan çıkan “İskender” adlı romanı; bol karakterli bir hikâyede aile içi ilişkileri, kişilerin dünyaya bakışını ve genç bir oğlanın annesini öldürmesini anlatıyor.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Spor bedenin ve ruhun gıdasıdır.



Kimine göre ağır aletler kaldırarak vücudu şekle sokma, kimine göre esneyerek ve basit egzersizler yaparak formda kalma, kimine göre ormanda koşma, kimine göre bisiklete binme, kimine göre yüzme vb... Özünde ise, kendini daha mutlu hissetmektir spor yapmak. Siz zaten yapıyorsunuzdur ama ben yine de anlatayım istedim.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir Yaz Gecesi Kâbusu: S.İ.V.R.İ.S.İ.N.E.K.



Bana sormadan kanımı emen, üzerine bana kaşıntı gibi bir rahatsızlık veren ve bunu yapacak zamanı gece olarak seçen dünyanın en lanet olasıca hayvanı olan sivrisineğe izninizle sövmek istiyorum!

17 Ağustos 2013 Cumartesi

03:02



Hayatımda “deprem” denen terimin var olmasına ve bunun bende korku yaratmasına sebeptir 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi. O günün sabahı saat 03:02’yi vurduğunda ben ve pek çok kişi deprem konusunda bilinçlenmiş olduğu gibi, tüm Türkiye’nin de kaderi değişti...

16 Ağustos 2013 Cuma

Bir de baktım yoksun...



Yekta Kopan’ın Can Yayınları tarafından 2009’da yayımlanmış olan öykü kitabı “Bir de Baktım Yoksun”; baba-oğul, vefat, aile, aşk gibi konulara dair altı farklı hikâye, altı farklı yaşantı sunuyor bizlere.

9 Ağustos 2013 Cuma

Son Şeyler Ülkesinde



Paul Auster’ın, ilk kez 1987 yılında yayımlanan “Son Şeyler Ülkesinde” adlı romanı; harabeye dönmüş bir ülke, harabeye dönmüş insanlar ve hayatlar üzerinden bir gelecek distopyası anlatıyor.

8 Ağustos 2013 Perşembe

Genel ahlâk kimin ahlâkı?



Ülkenin bir tarafı ahlâk ve ahlâklı olmak konusunda büyük baskılara uğrarken, diğer tarafında ahlâksızlık had safhada olunca, kişinin şu soruyu sorması kaçınılmaz oluyor: Genel ahlâk kimin ahlâkı?

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Gülmeyi tutamamak! (bkz. Gülme krizi)



Bir film izliyorsunuz, veya bir toplantıdasınız, otobüste oturuyorsunuz, yolda yürüyorsunuz ve birden aklınıza komik, absürt bir sahne geliyor, ya da o an önünüzde canlanıyor ve gülmeye başlıyorsunuz. Aslında insanın en doğal reflekslerinden biri gülmek... peki, ya gülmenizi tutamazsanız? Ya gülme krizine girerseniz?

19 Temmuz 2013 Cuma

Hayatın bir fotoğraf karesine sığması



İyi kötü bir hayat yaşarsın, sevdiğin sevmediğin insanlar olur, acı tatlı anıların olur, gülmüşsündür, ağlamışsındır... ve her şey bir günde biter, hayatın bir fotoğraf karesine sığar.

5 Temmuz 2013 Cuma

Man of Steel



“The Dark Knight” efsanesinin arkasındaki başarılı isim Christopher Nolan’ın yapımcılığını üstlendiği “Man of Steel” filminin yönetmen koltuğunda Zack Snyder, senarist koltuğunda ise David S. Goyer oturuyor. Film bekleneni hem veriyor, hem vermiyor; orta karar.

2 Temmuz 2013 Salı

Önemli olan boyu değil işlevi.



Herkes kendi yaptığı ya da başkasının yaptığı işin miktarını uzun uzadıya anlatır, “Şöyle yaptım böyle yaptım, senelerimi verdim, yıllarımı harcadım, tırnaklarımla geldim ben buraya!” diye böbürlenir durur. Yaptığı işin/şeyin (artık her ne ise) miktarı herkes için birincil derecede önemlidir... Peki ya kalitesi, yani işlevi?

21 Haziran 2013 Cuma

Direniş...




31 Mayıs 2013 tarihinden itibaren Gezi Parkı adına, onun öteskinde demokrasi, insan hakları, özgürlük, eylemler hakkında o kadar çok, ama o kadar çok şey oldu ki yazmayı gerektiren, o kadar çok şey olup bitti ve hâlâ oluyor ki...

Güncelleme: Muhiddin Abdal şiiri olan ve Fazıl Say'ın müziğiyle yeniden düzenlediği "İnsan İnsan" videosu eklenmiştir.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Order ettim! (Bir Plaza Türkçesi)



Yok eski Türkçeydi, yok yeni Türkçeydi (İstanbul Türkçesi) derken, bir yandan da kapitalizm ve onun bize dayattıkları vesilesiyle dil bambaşka bir hâl alıyor ve ortaya, dayatılmakta olan yeni kelimelerle, içimizde var olan kelimelerin karışımı bir konuşma dili, yeni bir Türkçe çıkıyor: Plaza Türkçesi, nam-ı diğer Türkilizce. Bunu process edip gerçek hayatta apply edebildiğimiz sürece hiçbir sorun yok!

28 Nisan 2013 Pazar

Ritüele çomak sokmak!



Doğduğumuz andan itibaren hayatın içindeki belli bazı ritüellerle karşılaşır ve kimi zaman kendi ritüellerimizi gerçekleştiririz. Bu ritüeller küçüklüğümüzde bize pek bir anlam ifade etmeyip yalnızca belli birtakım sözlü, yazılı veya eylemsel davranışlar bütünü olduğu hâlde, yaşımız ilerledikçe bu ritüellerin biçimini ve amacını daha fazla kavramaya başlarız. O noktadan sonra ise şu soru zihnimizde belirir: Ritüeller niçin var? Ne kadar gerekli?

23 Nisan 2013 Salı

Hayatı hileyle yaşamak...



Günlük hayatımızın vazgeçilmezi elektronik ve teknolojik cihazlarla o kadar çevrilmiş durumdayız ki, hepsinde vakit geçirmek için birtakım uğraşlar bulmak mümkün. Flash destekli, bağımlılık yaratan, saatleri, bazen günleri öldürdüğümüz oyunlar; onların dışında masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda oynanan oyunlar ve daha niceleri… Kimi zaman bu oyunları hileyle oynadığımız da oluyor, itiraf edelim şimdi. Ancak böyle yaparken pek çoğumuzun aklından, “Keşke hayatta da böyle hileler olsaydı…” diye geçiyordur muhakkak. Sahi, hayatı da hileli yaşasaydık nasıl olurdu?

21 Nisan 2013 Pazar

Ne ekersen onu biçersin.



2010 yapımı Christopher Nolan’ın yazıp yönettiği “Inception” filmi; insan zihninin çalışma, algılama ve bilinç/bilinçaltı ilişkisini başarılı biçimde anlatan bir bilimkurgu filmi. Filmde anlatılan hikâyeye dayanarak; düşüncelerimizi, korkularımızı, heyecanlarımızı, telaşlarımızı, endişelerimizi hep kendimiz kafamızda yaratıyor ve yok ediyoruz. Bu etkileşimin sonucu olarak yaptıklarımız, başımıza gelenlerin kanıtı olmuş oluyor. Yani hayatta yaşadığımız her şey gelip geçici, ama zihnimiz ve bilincimiz bâki kalıyor. Ne ekersek onu biçiyoruz…

4 Nisan 2013 Perşembe

Yasağın ilk kuralı onu çiğnemektir.



Yasak, insanı bir şeyi yapmaya en çok teşvik edici etkenlerden biridir kesinlikle. Bir şey yasak olduğunda onu yapmanın hazzı, genelde yapılabiliyor olduğundakinden çok daha fazladır. Kural çiğniyor olmak, insanın içinde alevlenen özgürlük ve isyan duyguları, birilerinin sizi uyaracağını bilerek buna karşı gelme hissi vb. pek çok şey yasağın delinmesi için önemli bir faktördür.

29 Mart 2013 Cuma

BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN DÖRT



George Orwell’in bir korku imparatorluğu, bir distopya olarak kaleme aldığı “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı kitap; hem günümüzün genel olarak toplum düzenini, hem Büyük Birader kavramını, hem iktidar-vatandaş ilişkisini, hem de bugünün Türkiye’sini çok güzel özetleyen, rahatsız edici bir hikâye.

16 Mart 2013 Cumartesi

To believe or not to believe Just in Bieber



İlk olarak Youtube’da “Baby” adlı şarkısıyla keşfedildiğinden beri, bundan asırlar önce Hz. Musa’nın Kızıl Denizi ikiye bölmesi gibi, gençliği ikiye bölen Kanadalı bir şarkıcı Justin Bieber. Seveni ölümüne sevip, sevmeyeni ölümüne sevmiyor. Arada “Sesi iyi, ama hayran kitlesi kötü” şeklinde “Kendisi iyi ama çevresi kötü” tarzı yorumlar da olmuyor değil. Peki nedir hayran kitlesini çığlık çığlığa bıraktırıp, hayran kitlesi olmayan öteki kitleyi “Justin” dendiği anda tiksindiren faktör? Mesele popüler kültürdeki Bieberizm etkisine inanmak ve inanmamaktan mı ibaret?

27 Şubat 2013 Çarşamba

Ulan Biscolata erkekleri...


Türk erkeği bu zamana kadar kadınlar tarafından ne hor görüldü, ne aşağılandı, ne eleştirildi yakışıklı, yapılı değil diye... Amerikan drama ve romantik dizilerini, filmlerini izleyen Türk kadını o yapımlardaki yapılı, sağlam vücutlu erkekleri ne methetti, ne âşık oldu... Ancak dananın kuyruğu, Biscolata çikolataları için çekilen reklam filmlerinde yabancı ve yakışıklı genç erkek modellerin oynamasıyla koptu. Artık Türk erkeğinin hedefi Biscolata erkeği gibi olmak, ileri!

23 Şubat 2013 Cumartesi

Aşk en güzel bahanesidir şiirin...



Bir ermiş bir gün rüyasında bir kelebek olduğunu görmüş... O kadar etkilenmiş ki, uyanınca kafası karışmış ve sorgulamış: “Rüyasında kelebek olduğunu gören ben miyim, yoksa kelebek mi rüyasında beni görüyor?” diye. İşte “KelebeğinRüyası”, bu cevabı bilinmeyen soru üzerine iki şairin aşkları üzerinden anlatılan ve aşkın, şiire bir bahane olduğunu söyleyen uzun bir hikâye...

Not: Yazının devamı, filmin seyir zevkini kaçıracak bilgi içerebilir.

19 Şubat 2013 Salı

Murphy'nin Otuz Boku (Thirty Shits of Murphy)


Hayatımızda bizi etkileyen, gözle görülmeyen, ancak belli maddelere sahip bir bokluk var, bunun siz de muhakkak farkındasınızdır. Her daim her konuda mutlaka bir pürüz çıkar, bir şeyler ters gider ya; işte Murphy kanunları dediğimiz bir gıcıklık var ve ters giden şeylerin asıl sebebi bu kanunlar, yani bokluklar. Sizler için Murphy’nin meşhur 30 bokunu düşündüm, taşındım, araştırdım, yorumladım...

3 Şubat 2013 Pazar

Sosyal medyada öldürmek



Daha önce sosyal medya, bunun yararları zararları, bu yarar ve zararların kime ve neye göre değişebileceğinden bahsetmiştim. Ancak hepsinin ötesinde, internette “tıklanma” diye bir merak var; herhangi bir internet kullanıcısının bir kişi veya durum hakkında ilgi çekerek tıklanması, takip edilmesi, yazdıklarının paylaşılması vb… Ve bu öyle bir noktaya gelmiş durumda ki, artık iş, ünlü veya popüler kişileri sosyal medyada öldürmeye kadar varabiliyor.

20 Ocak 2013 Pazar

Bir bulut olsam...


Ömer en sonunda dönemin son sınavını da vermiş, başarıyla geçen sınavının haklı gururu olarak mutlu ve içi rahat biçimde yurttaki eşyalarını bavuluna toplamıştı. Yolculuk vardı memlekete. Okulun sömestr tatilinden fırsat bulup memleketine, ailesine, annesine kavuşacaktı. Yine de, içi rahat olsa dahi, biraz tedirginliği de yok değildi hani.

9 Ocak 2013 Çarşamba

Dexter olsa ne yapardı?


2006 yılında yayın hayatına başlayan ve 7. sezonunu birkaç hafta önce bitiren Amerikan televizyonunun ve belki de dünya televizyonunun en ünlü seri katili Dexter’ın hikâyesi, aslında bir seri katilin günlüğü; geceleri insan öldürerek içindeki “açlığı” gideren masum bir Amerikan vatandaşı, gizli bir kahraman ve hatta içimizden biri...

4 Ocak 2013 Cuma

KOPA'MAYA'NLAR



Senelerdir 21 Aralık 2012’yi bekleyip “Acaba kıyamet kopacak mı?” diye heyecanlanan veya komik bulan, ancak kıyamet kopmadığı için hevesi kursağında kalan ya da kalmayan, “Kıyamet bizi teğet geçti!” diye sevinenlerden misiniz? O zaman “Kopamayanlar” bir edebî eser değil; sizi, bizi, hepimizi anlatan bir kelime. Çünkü 21 Aralık’ta zaten kıyamet kopmayacaktı, onun yerine başka bir şey oldu…